Türkiye’de yaşayanların yurt dışı lokasyonlar arasında politik, ekonomik ve sosyolojik yönleriyle en çok tartışma yürüttüğü yer hiç kuşkusuz Yunan adaları. Deniz tatili Çeşme’de mi daha uygun Sakız’da mı, Bodrum’da bir meyhane masası mı Rodos’ta bir taverna mı gibi kıyaslardan tutun da Ege denizini paylaşan iki halkın bu denli iç içe ve bir o kadar kopuk oluşu bu tartışmaların ilk sıralarında geliyor. Nabzın bir düşüp bir yükseldiği siyasi konular zaten malumunuz… Yıllardır bu tartışmaların öznesi olan Yunan adalarından Midilli ile bizim tanışmamız da siyasi gündemin en yoğun olduğu günlerden birinde oldu. Yunanistan’ın en büyük üçüncü adasından 4 günde ceplerimize güzel anılar doldurup döndük. Ada gerçekten büyük; görülecek yerler, girilecek denizler, denenecek mekanlar da haliyle fazla fazla. Biz 4 günde adanın bir kısmına hakim olabildik. Kimi yerde planlarımızı da oraya ayırdığımız vakti de esnetip genişlettik, kimisini hızlı bir turla görmüş saydık. Yani en sonda söyleyeceğimizi başa alırsak Midilli’yi tamamen görmek için 4 gün yeterli bir süre değil, dolu dolu bir ada turu için en azından 1 hafta ayırmak gerekli. Tüm adayı değil de nokta atışı birkaç yer görelim derseniz 2 gün de olur tabii.
Yunanistan’ın doğu Ege’deki adaları içinde en kuzeyi tutan, Girit ve Evia’dan (Eğriboz) sonra en büyük adası Midilli, 1636 kilometrekarelik bir alana sahip ve kıyı uzunluğu 371 km. Adanın güneyinde Kalloni ve Yera (Gera) isimli iki körfezi var. Ada, 1462’de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, Balkan Savaşları sonrası Yunanistan hakimiyetine geçene kadar 449 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalmış. Bugün Assos, Dikili veya Ayvalık’tan baktığımızda, “yani bu kadar yakın bir ada nasıl bizim olmaz?” diye tüm tarih bilgimizi alaşağı eden Midilli, lokasyonu itibariyle bu sorgulamayı insana en çok yaptıran Yunan adaları arasında. Bir de her bir kasabasında Türkiye’nin farklı yerlerinden benzerlikler gösteren ve bizi her benzerlikte şaşırtan bir yer oldu kendisi, bu haliyle Anadolu’dan kopmuş bir toprak parçası gibi. Hani Urla’dan Mardin’e uzanan skalada bir benzerlikten söz ediyoruz. Midilli’deyken “Türkiye’de miyiz neredeyiz” yanılsamasına kapılmadığımız tek bir gün olmadı.
”Dünyanın hiçbir yerinde,
Güneş ve ay o kadar ahenk içinde batmaz,
Başka hiçbir yerinde güçlerini o kadar eşit paylaşmazlar,
Bu yeryüzü parçasının üzerinde bir zamanlar,
Kim bilir, onlar ne güzel zamanlardı,
Hangi tanrı, hoş vakit geçirmek için,
Bir çınar ağacı yaprağı gibi kesti ve üfledi,
çık denizin ortasına.”
Kökleri Midilli’ye dayanan Giritli şair Odiseas Elitis, Midilli’yi işte böyle anlatıyor. Aşağıda anlatacaklarımıza bir girizgah olsun bu dizeler. Özellikle günbatımını övdüğü ilk satırlara biz de şahidiz. Adada kaldığımız 4 gün boyunca sürreal renklerde parlayıp sönen muhteşem günbatımlarına şahit olduk. Göğün dev betonarme binalarla kaplandığı büyük şehirlerden bir nefeslik kaçan bizler için mucizevi anlardı…
Kısa Kısa Midilli
‣ Bilmeyenler için ilk bomba gelsin: Midilli'nin asıl adı Midilli değil. Midilli, adanın merkez ilçesi gibi düşünebileceğiniz en büyük yerleşimi olan Mitilini'nin Türkçeleştirilmiş hali. Ve ismi sadece biz Türkler kullanıyoruz. Adanın asıl ismi ise Lesvos (ya da Lesbos). Burada da bir ikilem var çünkü Yunanca yazılışında adanın adı “Λέσβος” ve ‘β’ harfi ‘v’ olarak telaffuz ediliyor; yani Yunanca’da Lesvos oluyor. Ama İngilizce'de 'v' harfi 'b' olarak telaffuz edildiğinden çoğunlukla Lesbos diye isimlendiriliyor. Biz kafalar daha fazla karışmasın diye yazıda Midilli demeye devam ediyoruz... ‣ Bir iddiaya göre (iddia diyoruz çünkü kelimenin kökeniyle ilgili farklı iddialar var) "lezbiyen" kelimesi "Lesvoslu"dan gelmekte. Hemcinsleri için hissettiklerini ilk kez yazıya dökme cesaretini gösteren antik dönemin en ünlü kadın şairi Sappho’nun Lesbos’lu oluşu bunun sebebi... ‣ Antik Yunan'dan günümüze kadar pek çok şair ve yazar burada doğmuş. Midillili ünlüler arasında bir de tanıdık bir isim var: Osmanlı döneminin en büyük denizicisi Barbaros Hayrettin Paşa. Namık Kemal ise sürgün yıllarını burada geçirmiş bir yazar. ‣ Midilli'nin içme suyu uzo (ouzo) yapımı için çok elverişli olduğundan Yunanistan'ın en iyi uzolarının Midilli'de üretildiği söyleniyor. Hatta adanın güney köşesi Plomari, uzo kültürünün ilk başladığı yer. Adada 200 yıldır uzo üretildiği söyleniyor. Zeytinyağı sabununun da ilk üretimi burada yapılmış. Eskiden burada uzo ve sabun fabrikalarının sayısı 50’yi buluyormuş. Bugünse birkaç uzo atölyesi dışında üretim yok. ‣ Ege'deki adalar içinde en yeşil olanlardan biri Midilli. Diğer yarı kurak Ege adalarının aksine özellikle Türkiye'ye bakan doğu kısmının yoğun ormanlık (zeytin ve çam) oluşu nedeniyle zümrüt yakıştırması yapılmış. Zeytin ağacı yönünden çok zengin, yıllık üretim hacmiyle ülkenin en büyük üreticilerinden. ‣ Adanın bir diğer alametifarikası da termal havuzları. Eftalou, Thermis, Polichnitos, Kolpou başta olmak üzere pek çok termal tesis mevcut. İlginiz ve vaktiniz varsa termal havuzlardan birine kendinizi atabilirsiniz. Bizim yoktu.
5 Soruda Midilli Seyahati
Midilli’ye Kapı Vizesi Var mı?
Önce bilmeyenler için kısaca kapı vizesinden bahsedelim. Yunanistan ile Türkiye arasındaki anlaşma sonucu hayata geçirilen bu vize türü, Ege denizindeki 6 adada (Samos, Sakız, Rodos, Kos, Midilli ve Meis), tek girişli olmak üzere 7 gün geçerli. Aslında Schengen ile bir fiyat farkı yok ama şartları karşılayan herkese, daha kısa bir sürede verilmesi gibi faydaları var. Ancak bu faydaları pandeminin patlak verdiği 2020 yılından beri maalesef kimse göremiyor. Kapı vizesi 2 yıldır verilmiyor ve ne zaman geri döner o da belirsiz. İnternette araştırma yaparsanız hala veriliyormuş gibi bilgilere ulaşabilirsiniz ancak bu yazının yazıldığı 2022 Eylül ayında kapı vizesinin tekrar verilip verilmeyeceğiyle ilgili olumlu bir haber hala yoktu.
Midilli’ye Nasıl Gidilir?
Midilli’ye gitmek için Ayvalık limanından kalkan feribotları kullanabilirsiniz. Yine önceden Küçükkuyu’dan kalkan feribotlar da vardı ancak pandemiyle birlikte kapatılan bu hat da henüz geri dönmedi. Ayvalık’a dönersek, haftanın belirli gün ve saatlerinde limandan arabalı ve yolcu feribotları kalkıyor. Turyol ve Jalem firmaları bu hatta çalışıyor. Firmaların sitesinden veya feribot arama motoru Feribotlines üzerinden seferleri kontrol edebilirsiniz. Biz bir Perşembe sabahı saat 9.00’da Turyol’un arabalı feribotuyla yolculuk yaptık. Eğer arabayla geçiyorsanız işlemler için sabah 7.00-7.30 civarı limanda olmanız gerekiyor. Feribotla yaklaşık 1,5 saat içinde Midilli limanına varmış oluyorsunuz. Pasaport kuyruğu, giriş işlemleri vesaire derken ancak 11.30 gibi kendinizi Midilli çarşısındaki bir kafede frappe’nizi yudumlarken bulabilirsiniz.
Yolculuk Bütçesi: 💸 Feribot bileti kişi başı gidiş-dönüş: 30€ (Turyol için) 💸 Araba ile gidiyorsanız araba için feribot ücreti: 80€ 💸 Araba ile gidiyorsanız 15 günlük yeşil sigorta: 47,25€ 💸 Liman vergisi: Araba için 65₺ araba, 1 kişi için 15₺ 💸 Yurt dışı çıkış harcı kişi başı: 150₺
Midilli’de Araç Kiralamak Gerekli mi?
1600 kilometrekarelik yüzölçümüyle Midilli’yi herhangi bir motorlu taşıt olmadan gezmek imkansız. Ada içerisinde gezmek için otobüs veya taksi kullanabilirsiniz ancak otobüslerin çok sık ve istediğiniz yere olmadığını söyleyip taksilerin de € ile çalıştığını hatırlatalım. 🙂 Adadaki otobüs seferlerine buradan bakabilirsiniz. Bu yüzden adaya kendi aracınızla gitmek veya orada araç kiralamak en mantıklısı. Kiralama yapacaksanız ve motor ehliyetiniz varsa o da iyi bir seçenek çünkü motorla gezmeye elverişli.
Araçla Gelmek mi, Araç Kiralamak mı?
Peki arabamızla mı gidelim, yoksa orada araba mı kiralayalım diye soracak olursanız biz şöyle bir hesap yaptık ve 4 gün için kendi arabamızla gitmeye karar verdik.
Arabasız geçip araba kiralama: Midilli'de kiralık araçların günlüğü bu dönem 40€ civarı (sezonda daha yüksek olabilir). Feribot bileti iki kişi gidiş-dönüş 60€. 4 günlük bir seyahat için toplam 220€. (+2 kişi liman vergisi 30₺) Arabalı geçiş: Araçlı iki kişi gidiş-dönüş feribot fiyatı 140€. +Araba için yeşil sigorta 1 aylık 47,25€. Yani toplamda 187,25€. (+2 kişi ve araç için liman vergisi 95₺) Yani 4 günlük bir seyahat için şahsi arabayla gelmek, 2 gün içinse araba kiralamak mantıklı oluyor. Ayvalık'ta fullediğimiz benzini bitirmeden adadan ayrıldığımızı da not düşelim.
Midilli’de Nerede Kalınır?
Midilli’nin kuzeyi ile güneyi arasında (mesela Molivos – Plomari güzergahı) yaklaşık 1,5 saatlik bir yol var. Yani yerleşim yerleri birbirine bazen çok yakın, bazense pek değil. O yüzden biz tek bir yerde kalmak yerine güzergahımıza uygun olacak şekilde iki farklı lokasyonda konaklama yaptık. İlk iki gece Molivos’ta, son gece Plomari’de kaldık. Bu konaklamalar adadaki kalış süreniz ve rotanıza göre değişebilir elbette. 1 haftalık bir rota yapsaydık kalınacak yerlere Midilli ve Skala Eressou’yu da eklerdik diye düşünerek bu 4 yerleşim yerinde önereceğimiz otel ve pansiyonları listeledik.
Midilli
Harbour Loft
🌱 Industrial Design Bungalow
Moonstone house B
🌱 Pyrgos Sofokleous
Porto Lesvos hotel
Molivos
Machi’s Guest House – (Biz burada kaldık)
Hotel Molyvos I
Nianthi Apartments
Captain’s View
Pineloph
Harbour View House
Skala Eressou
ILAIRA
Sappho Hotel
Maria Pantermou Rooms
Perivoli House A
Plomari
Nick House – (Biz burada kaldık)
🌱 Maria Plomari
🌱 Soultana’s Antique House
Katerina’s Mini Suite
Platanos house
House with beautiful garden in Plomari
Not: 🌱 Bu emojiyi, booking.com tarafından belirlenen ve sürdürülebilirlik konusunda gereklilikleri yerine getiren işletmelere verilen “Travel Sustainability Property” badge’ine sahip otellere kondurduk.
Midilli’de Görülecek Yerler
Eğer yeterli gün sayısına sahipseniz adada gezmenin en iyi yolu doğu yakasını takip ederek güneyden kuzeye çıkmak ve ardından batı kıyılarını izleyerek geri güneye dönmek. Aşağıdaki sıralama da bu halkayı oluşturacak şekilde yazıldı.
Midilli
Ayvalık’tan kalkan feribotlar adanın en büyük yerleşim yeri olan Midilli yani Mytilini limanına yanaşıyor ve bu sayede adadaki ilk durağımız Midilli oluyor. Kıyıya yanaşırken ilk olarak Midilli Kalesi, sonra da marinadaki yelkenliler ve onların ardında dev kubbesiyle yükselen Agios Therapontas Kilisesi bizi selamlıyor. Midilli, adadaki diğer yerleşim yerlerine nazaran yüksek apartmanların, geniş caddelerin ve kalabalık nüfusun göze çarptığı bir şehir. Ancak ada ile ilgili ilk intibanın sizi yanıltmasına izin vermeyin, adanın kalanı hiç böyle değil.
Midlli’de Ne Yapılır?
- Midilli’ye geldiğinizde şehrin ana caddesi olan Ermou‘yu boylu boyunca yürüyün. Trafiğe kapalı cadde üzerindeki kafelerden birinde soğuk bir frappe veya Mythos (Yunan birası) ile açılışı yapın.
- Daha adaya ayak basmadan ihtişamıyla kendini gösteren, adalı mimar Argiris Adalis tarafından 1800’lü yılların sonunda inşa edilen Agios Therapontas Kilisesi‘ni içeriden görün. Kilisenin inşaatında Ayvalık’tan getirilen kızıl yontma taşlar kullanılmış.
- Adada Osmanlı hakimiyetinden kalan yapılar yer yer görülebiliyor; minaresiz Yeni Cami, Çarşı Hamamı, çeşitli Türk konakları ve çeşmeler bunlar arasında.
- Akdeniz’in en büyük kaleleri arasında yer alan Midilli Kalesi‘ni ziyaret edebilirsiniz. İnşasında antik yapı malzemeleri kullanılan kalenin içinde savaş zamanlarında barınak olarak kullanılan yer altı pasajları ve 4000 metre küplük bir sarnıç bulunuyor.
- Vaktiniz varsa adanın antik dönemden Roma Dönemi’ne kadarki figür, seramik, mücevher, lahit, heykel ve mimari parçalar gibi buluntuları ve Midilli’nin Roma dönemi villalarını süsleyen mozaik ve duvar yazılarını Midilli Arkeoloji Müzesi‘nin yeni ve eski binalarında görebilirsiniz.
Midilli Yeme-İçme Önerileri:
- Adaya ayak bastığınızda ilk kahvenizi çarşıdaki yeni nesil kahveci White Lab‘de içebilirsiniz.
- Kafeneion O Ermis, tarihi 1800’lere uzanan, Osmanlı’dan kalma tarihi bir kafe. Müze kafe desek daha doğru olabilir…
- Midilli sahilinde buraların en ünlü pastanesi Panellinion‘de kahve yanı güzel bir tatlı molası verebilirsiniz.
- Midilli’de güzel Yunan mezeleri tatmak için eski ve lokal bir taverna olan Jimmy The Fat öneriliyor.
Mantamados
Midilli’den ayrılıp kuzeye doğru ilerlerken Mantamados kasabası ile birlikte şehirleşmeye de veda ediyoruz. Burası, üzerinde çeşitli mandıralar ve seramik atölyelerinin sıralandığı arnavut kaldırımları sokakları ve eski taş evleriyle öne çıkan bir kasaba. İsmi “manda” kelimesinden türeyen köyde mandıracılık önemli bir yer kaplıyor; burada mizithra ve ladotiri gibi peynirler ile yoğurt üretiliyor, süt ürünleri konusunda başarılı bir kasaba yani.
Mantamados’ta Ne Yapılır?
- Mantamados sokaklarında güzel bir tur atıp bol bol güzel ev, tabela, atölye fotoğrafı çekilir.
- Seramik atöyelerinde sakin kalmaya çalışılıp (o kadar güzel seramikler var ki…) bir adet Mantamados hatırası alınır.
- Kasabadaki mandıralardan peynir satın alınabilir.
- Meydandaki kafelerden birine oturup kendine ev yapımı limonata, frappe veya birer soğuk Mythos ısmarlanır.
- Meydandaki kilise ziyaret edilebilir, çan kulesi de oldukça fotojenik.
- Kasabanın çıkışında yer alan, baş meleğe adanmış Taksiarhis Manastırı muhakkak görülmelidir. “Yeryüzündeki cennet” temalı peyzajıyla açık ve kapalı bahçeleri, insanı mistik bir ruh haline sokmayı başaran renkli vitraylarıyla kilisenin içi kesinlikle görülmeye değer. Manastırın sadece adalılar için değil tüm Yunanistan için önemli bir yerde oluşunun nedeni de şu hikayesi: Günümüzdeki son halini 1870 yıllarında alan manastır, adanın sürekli maruz kaldığı korsan saldırılarının önüne geçmek için kıyıdan uzakta ve yüksek bir alana yapılmış. Buna rağmen 10. yüzyılda manastıra Arap korsanlar saldırmış. O esnada manastırda bulunan 39 rahip öldürülürken çan kulesinde saklanan bir rahip saldırıdan kurtulmuş. Sağ kalan rahibin, ölen 39 rahibin kanıyla Taksiarhis’in ikonasını yaptığına inanılıyor. İkona hala kilisenin içerisinde. Manastır, baş meleğe adanmış 140 ibadethanenin merkezi olarak biliniyor ve şifa dağıttığına inanan Ortodoks Hristiyanlar tarafından yoğun olarak ziyaret ediliyor. Bir de manastırın girişinde bir jet uçağı göreceksiniz, zamanında bu bölgeye düşen uçağın içindeki pilotlar enkazdan sapasağlam çıkmış, onları baş meleğin koruduğuna inanılıyormuş. Uçak da o günün anısına orada sergileniyor. İçeride fotoğraf çekmenin yasak olduğu manastırın (bu bilgiye çıkışta ulaştık ve tüm manastırın fotoğraflarını çekerken hiçbir uyarı almadık…) bahçesinde bir de kafe var, burada yöreye özgü ballı cevizli yoğurt, sütlaç ve lokmanın tadına bakabilirsiniz. Depoyu fullediğimize göre yola devam edebiliriz.
Skala Sikamineas
Tam karşısına Behramkale’yi alan manzarasıyla adanın en kuzeyinde yer alan Skala Sikamineas küçük bir balıkçı kasabası. Aslında kasabanın Sikaminia isimli kısmı deniz seviyesinden epey yukarıda, Lepetimnos Dağı’nın eteklerinde kurulu. Skala Sikamineas isimli diğer kısmı ise işte bu balıkçı kasabası. Nobel ödüllü yazar, gazeteci ve bilim insanı Stratis Myrivilis’in (1890-1969) doğduğu köy olarak nam salmış. Kayalar üzerine 1859 yılında inşa edilmiş küçük beyaz badanalı bazilika tarzındaki kilisesi ve köye ismini veren dut ağaçlarıyla meşhur bir kasaba ayrıca. Myrivilis, zamanında balıkçıların ibadeti için inşa edilen Panagia Gorona Kilisesi’ni (Deniz Kızı – Meryem Ana Kilisesi) aynı isimli kitabında tüm dünyaya anlatmış.
Skala Sikamineas’ta Ne Yapılır?
- Kasabanın girişindeki zeytinyağı işletmesinin duvarındaki denizkızı mozaiği mutlaka görülmeli.
- Panagia Gorona Kilisesi‘nin içi de dışı da fotoğraflanmalı.
- Kilisenin bahçesinden karşı yakaya, Behramkale’ye selam yollanmalı.
- Kıyıdaki tavernalardan birinde uzolu, şarap soslu ahtapotlu, fetalı ve kabak çiçeği kızartmalı güzel bir sofra kurulmalı. Bu arada iki tane mekan var burada, biri Anemoessa diğeri I Mouria tou Mirivili. İkisi de oldukça keyifli görünüyordu, biz I Mouria tou Mirivili’de oturduk.
Molivos
Skala Sikamineas’tan çıkıp adanın kuzeybatısına doğru sürdüğümüzde bir sonraki durağımız, 2 gün boyunca konaklayacağımız Molivos (Mithymna) oldu. Lesvos adasının gözbebeği olan Molivos, denizden metrelerce yüksekte bir yamaç üzerine kurulmuş ve deniz ile yerleşim yeri arasında bir uçurum var. Eski ve oldukça bakımlı taş evlerin arasında uzanan arnavut kaldırımlı sokaklarıyla Molivos, 1960’lardan itibaren adanın turizm kolu başkanı olmuş ve 1965 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Bu korumanın sürekli olmasını sağlamak için de yeni yapılaşmalara izin verilmiyor. Özellikle Petra’dan döndüğümüz bir gece Molivos Kalesi ve eteklerine kurulu evlerden yükselen ışıkların oluşturduğu manzara tıpatıp Mardin’in gece görüntüsüne benziyordu. Aklımıza Mardin’de süregelen yeni ve betonarme binaların yıkımı ile UNESCO’nun kalıcı listesine girme çabaları geldi.
Mitolojiye göre Mithymna, antik dönemlerdeki Kral Makaras’ın kızlarından birinin adı; saygıdeğer veya sevilen anlamına geliyor. Ortaçağ’dan itibaren bugünkü adıyla anılmaya başlamış. Molivos’un Asos’a olan uzaklığı 10 kilometre, o kadar yakınlar. Pandemiden önce oradan buraya da tekneler varmış ama pandemi itibariyle kaldırılmış ve Eylül 2022 itibariyle hala yoktu. 18. yüzyıl sonlarına dayanan birçok konağa ev sahipliği yapan Molivos, sosyal yaşamıyla adanın en dinamik ve canlı yerleşim yerlerinden biriydi.
Molivos’ta Ne Yapılır?
- Her şeyden önce erkenden uyanıp sabahın sakinliğinde Molivos’un tarihi evleri arasındaki taş sokaklarında gezintiye çıkın. Haritaya bakmadan kaybolun; güzel evler, kapılar, balkonlar ve sokakları seyre dalın. İnsanda Cunda sokaklarında geziyormuş hissi tavan yapıyor.
- Bizim işte böyle bir sabah erkenden Molivos’un daracık taş sokaklarında kaybolurken keşfettiğimiz kilisenin (ismi Ιερός Ναός Ταξιαρχων diye geçiyor) çan kulesinden buraların en gizli kalmış seyrini yakalayın.
- Molivos’un tarihi fırınından (ismini bilmiyoruz, bizim kaldığımız Machi’s Guest House’un hemen ilerisinde) sıcak börekler, kremalı veya elmalı pie’lar ile ziyafet çekiln. Molivos çarşısındaki Symposion‘un tatlı merdivenlerinde, güzel kahveleri eşliğinde…
- Molivos’un yemyeşil bir gölgelikle örtülü tarihi çarşısını gezin. Hediyelik eşya ve seramik satılan dükkanlar çok güzel hatıralıklarla dolu. Ayrıca çarşının alt kısmında irili ufaklı balkonlarıyla deniz manzarasına nazır sıralanan kafe ve restoranların birinde kahve veya yemek molası verebilirsiniz. Ege denizine karşı sonsuzluk hissiyle dolu bir manzara için Molivos’taki en ideal nokta burası.
- M.S. 6. yüzyılda İmparator Justinyen’in temelini attığına inanılan Molivos Kalesi’ne çıkın. M.S. 14. yüzyılda yapılan çalışmalar ve Osmanlılar tarafından yapılan eklemelerin sonunda bugünkü halini alan kaleden Molivos’u panoromik izleyin.
- Eğer Molivos’ta fazladan vaktiniz varsa koyu mavi kuzey Ege sularıyla buluşabilirsiniz. Molivos sahilindeki birkaç tane işletme mevcut. Ama denize girmek için adanın güneyinde sizi çok daha güzel bir denizin beklediğini de söyleyelim.
- Molivos plajı haricinde 5 km uzaklıktaki Eftalou‘nun gümüş rengi plajından denize girebilir veya kaplıcalarını deneyimleyebilirsiniz.
Molivos Yeme – İçme Önerileri:
- Gün batımında enfes bir sofraya oturmak için önerilerimiz Molivos limanında Octopus (önüm arkam sağım solum Türk bir restoran) veya The Captain’s Table, çarşıdaki manzaralı balkonuyla Blue Fox. Bizce iki akşamınız varsa güneşi birinde limanda birinde tepede batırmak iyi fikir. Hepsi için en az birkaç gün önceden rezervasyon şart.
- Aradığınız taverna değil de başka bir şeyse limanda yer alan ve Ortadoğu mutfağından lezzetler sunan Misirlou’nun menüsüne bakmanızı tavsiye ederiz.
- Akşam yemeğinden sonra ılık Ege akşamına soğuk bir kokteyl eşliğinde devam etmek isteyenler yaşadı, Molivos’ta yemek sonrası içki içilecek çok güzel mekanlar var. Aynı zamanda kokteyl servisi de olan çarşıdaki kahveci Symposion ve biraz aşağısındaki Sokaki, limandaki Molly’s ve Bazaar ile tepeye sıralanmış olan Pirates ve Fuga tercih edilebilir.
Petra
Midilli’ye arabayla 10 dakika mesafedeki Petra, adanın en cool ve otantik yerleşimi bizce. Uzun bir sahil şeridine sahip olan kasabanın plajlarında birçok işletme sıralanıyor ve adanın her yerinde (ve hatta neredeyse tüm Yunanistan plajlarında) olduğu gibi şezlong ve şemsiyeler ücretsiz, yalnızca yiyip içtiğinizi ödüyorsunuz. Bu arada Molivos’tan Petra’ya gelen turistik bir tren de mevcut, Molivos girişindeki otoparktan belirli aralıklarla geçiyor.
Kasabanın old town bölgesinin ortasında yükselen dik kaya, Petra’nın Petra olmasının asıl sebebi (Petra, Yunanca taş/kaya anlamında). Kayanın en tepesinde, 114 basamaklı taş bir merdiveni tırmanmak suretiyle ulaşılabilen Panagia Glikofilusa (sevgiyle öpen Meryem Ana) Kilisesi yer alıyor. Kayanın üzerindeki ilk kilise 1609 yılında, günümüzde kadar gelen ikinci kilise ise 1747 yılında inşa edilip 1840 yıllarında restore edilmiş. Kilisenin hikayesi bir efsaneye göre şöyle: Bir fırtınada Meryem Ana ikonunu kaybeden bir tekne kaptanı, Petra kıyılarında dünya ile gökyüzü arasında asılı duran bir ışık görür. Kayanın tepesine tırmanır ve ikonunu yanan bir lambanın önünde bulur. Onu teknesine geri götürür ama ikon yine kaybolur ve kaptan onu yine kayanın tepesinde bulur. Bunun üzerine orada küçük bir kilise inşa etmeye karar verir, çünkü bunun Meryem Ana’nın isteği olduğunu düşünür.
Petra’da Ne Yapılır?
- Günübirlik bir geziyle tadını çıkarabileceğiniz Petra’da denize girmek için plajdaki işletmelerden birinin şezlonglarını kullanabilirsiniz. Biz Mojo Beach Bar‘ın denize nazır bistrosunu tercih ettik. Çalışkan gezerler için ideal bilgisayar açma alanı.
- Petra’nın old town bölgesi 19. ve 20. yüzyıla ait eski konaklar ve güzel bahçelerle dolu. Eski taş evler arasında bir yürüyüşe çıkabilirsiniz. Dikkat dikkat: Fotoğraf çekmek için çok kapı, çok sokak var.
- 114 basamağı tırmanıp Panagia Glikofilusa‘yı ziyaret edebilir, bahçesinde biraz dinlendikten sonra gün batımını izleyebilirsiniz. Manzarayı izlemek için küçük bir alanı var, bizim şansımız çıktığımızda bizden başka kimsenin olmayışıydı.
- Petra’nın sahile açılan meydanında sıralanan mekanların birinde oturup soluklanabilirsiniz. Orada bir de Tsalikis isimli yaklaşık 60 yıllık bir dondurmacı var, oradan da kendinize bir top (adanın dondurmacılarında toplar devasa) sakızlı dondurma ısmarlayın.
- Petra’da bir akşam yemeği hakkınız varsa onu bir kadın girişimi olan Women’s Cooperative‘de kullanabilirsiniz. Petra’da ve aslında adanın tamamında kadınlar yerel ürünler üretmek, restoran ve pansiyon işletmek gibi konularda öne çıkıyor. 1983’te kurulan bu kooperatif de bu kadın emeğinin en önemli örneklerinden ve başarılı bir agro-turizm modeli. 30 civarı üyesi olan kooperatif İzmir Karaburun’da 2003’te kurulan benzer bir kooperatifle kardeş olmuş. Women’s Cooperative’in Ege manzaralı balkonunda en kıyıda yer kapmak için en az 1 hafta önceden arayıp rezervasyon yaptırmak şart. Bu arada bu balkondan da güneşi batırmak enfes fikir.
Sigri
Sigri ve Skala Eressou, yani adanın en batı ucundaki yerleşimler, bizim 4 günlük Midilli seyahatimize sığdıramadığımız yerler. Sigri’nin alametifarikası, volkanik patlamalar sonucunda yaklaşık 15-20 milyon yıl önce oluştuğu bilinen taşlaşmış orman. 286 kilometrekarelik bir alanı kaplayan ve dünyada sayılı bulunan Taşlanmış Orman Parkı’nda taşlaşmış ağaç gövdelerinin yanı sıra bugüne kadar çok iyi korunmuş kök, meyve, yaprak ve tohum fosilleri de görülebiliyor. Parkın yanı sıra 1994 yılında fosillerin depolanması, muhafazası amacıyla kurulmuş ve UNESCO Dünya Jeoparklar Ağı’na alınmış olan Taşlanmış Orman Tarih Müzesi de Sigri’de görülebilecek diğer bir alan. Son olarak, Osmanlılar tarafından 1757’de inşa edilen Sigri Kalesi bu taraflara gelme sebebi olabilir.
Skala Eressou
Eressos, adada göremeyince aklımızın kaldığı bir yer oldu. Sikaminia gibi yerleşimin tepe ve deniz kenarı şeklinde ikiye ayrıldığı Eressos, antik dönemin “10. sanat perisi” olarak bilinen, ünlü kadın şair Sappho’nun doğduğu yer. Tarihte hemcinslerine karşı duygularını ilk kez açıklayan kadın olması sebebiyle “lezbiyen” kelimesinin buradan dünyaya yayıldığından en başta bahsetmiştik. Dünyanın pek çok yerinden lezbiyenlerin uğrak noktası olan Eressos, bu ününü Sappho’nun sahildeki heykeliyle taçlandırıyor. Gitmeden önce belki uğrarız diye araştırdığımız Skala Eressou’da ne var ne yokmuş gidebilecekler için anlatalım.
Skala Eressou’da Ne Yapılır?
- Denizinin temizliği ile ünlü kasabanın ince gri renkte, vücuda yapışmayan kumla kaplı 2,5 kilometrelik sahilinin tadını çıkarabilirsiniz.
- Deniz kıyısındaki tavernalar, öğle veya akşam yemeği için ideal.
- Skala Eressou rüzgar sörfü için ideal bir denize sahipmiş, ilgililere duyurulur.
- M.Ö. 800 yılında inşa edilmiş olan Midilli’nin en eski manastırı Ipsilou’yu ziyaret edebilirsiniz.
Kalloni
Midilli’nin iki körfezinden birine ismini veren Kalloni, sardalyası ve ülkenin 3. büyük tuz havzası ile ünlü bir yerleşim yeri. Kalloni körfezi kıyısına kurulu Skala Kalloni isimli yerleşim yeri haricinde iç kısımda yer alan bir yerleşime de sahip. Zaman yoksa 1 tam gün geçirmelik değil ama geçerken uğramalık bir yer bizce.
Kalloni’de Ne Yapılır?
- Meydanda yer alan adanın en iyi dondurmacılarından Pagotelli‘den alacağınız maksimum ikişer top dondurma ile (yine dev top vakası) Kalloni sahilinde yürüyüşe çıkabilirsiniz.
- Vaktiniz varsa Kalloni körfezinin sularında bir güzel yüzer ardından da plajdaki tavernalardan birinde sardalyalı güzel bir öğle yemeği yiyebilirsiniz.
- Kasabanın çıkışındaki tuz gölündeki (Kalloni Saltpans) gözlem kulelerine çıkıp göldeki flamingoları uzaktan izleyebilirsiniz.
- Ayrıca Kalloni’ye varmadan kasabanın dışına 500 yıl önce Aziz Ignatio Agalliano tarafında yaptırılmış ve baş melek Mihail’e adanmış Moni Limonos Manastırı‘na uğrayabilirsiniz. Küçük bir kilise olarak hayatına başlayan kilise bugün devasa bir kompleks halinde hayatına devam ediyor. İçerisinde zengin bir kütüphane ile kilise sanatı müzesi ve jeoloji müzesi bulunuyor. Manastırın avlusuna çıktığınızda görülebilen mimarisi çok etkileyici. İlgilenirseniz ve vaktiniz varsa buradan başlayan bir de trekking rotası var.
Agiasos
Midilli’deki her yeri Türkiye’de bir yere benzetme furyası, Agiasos’un Şirince’ye olan benzerliği ile devam ediyor. Olimpos Dağı eteklerinde kestane, çam, kiraz ve çınar ağaçlarıyla bezeli yemyeşil bir ormanın içine kurulu bir dağ köyü olan Agiasos, adanın en otantik ve turistik alanı olabilir. Öyle ki koskoca adada kalabalık Türk turlarıyla karşılaştığımız yegane yer burası oldu. Seramik ve ahşapçılık konusunda diğer kasabalara fark atan Agiasos çarşısında adım başı bir seramik atölyesi ve satış yeri görmeniz içten bile değil. Rengarenk desenleriyle seramiklerin çoğu çok başarılı, “beni al beni al” diye bağırıyorlar… Seramiğin yanı sıra bölgedeki kestane ağaçlarının bolluğundan kaynaklı bir de kestaneden oyma ahşap ürünler de çarşıyı dolduruyor.
Agiasos’ta Ne Yapılır?
- Köyün arnavut kaldırımlı sokaklarında kısa bir yürüyüş yapılır.
- Her adım başı karşınıza çıkan seramik veya ahşap dükkanlarından bütçenize uygun bir hatıra satın alınır.
- Köy meydanındaki mekanlardan birine serilip ev yapımı limonata veya sakızlı kahve içilir. Bir not: Adada pek çok yerde ev yapımı limonata denedik ve hepsinin düşük şeker oranına bayıldık.
- Köy meydanında yer alan, içi ahşap oymalarla bezeli Panagia Vrefokratusa Kilisesi ziyaret edilir. Kilise, içindeki ikona sebebiyle Hristiyanlar için çok önemli. Her yıl binlerce kişi Meryem Ana’nın göğe yükseliş tarihi olan 15 Ağustos’ta kiliseyi ziyarete geliyormuş. Denk gelirseniz şaşırmayın.
Plomari
Ve geldik ağzımızda beklentilerimizin üzerinde bir tat bırakan son durağımız Plomari’ye. Burası adanın kıymetlisi, medarı iftiharı. Çünkü uzonun tarihte ilk üretildiği yer burası. Plomari’nin suyu uzo yapımı için en uygun su, dolayısıyla hem ilk üretim hem de devamında çeşitli uzo markalarının fabrika ve atölyeleriyle özdeşleşmiş bir kasaba Plomari. Plomari marka uzo fabrikası Atina’ya taşınmadan önce buradaymış, Barbayanni’nin de hem fabrikası hem müzesi burada.
Bunun yanı sıra Plomari ne Midilli kadar şehirleşmiş, ne Molivos kadar otantik kalmayı başarmış. Geleneksel mimari ve tarihi yerleşim burada da göze çarpmakla birlikte biraz daha şehir görünümünde bir yerde diyebiliriz Plomari için. Adanın en güneyinde yer alan kasabanın sahilinden karşı kıyılara baktığınızda soldan sağa sırayla Foça, Karaburun ve Sakız’ı görebilirsiniz. Mavi bayraklı plajlarıyla ünlü Plomari’de en sevdiğimiz şey her daim canlı ve enerjisi yüksek meydanı ve sokaklarıydı.
Plomari’de Ne Yapılır?
- Plomari’nin tadı birkaç şekilde çıkar: Birincisi kasaba meydanındaki kafelerde geniş geniş oturup uzun uzun sohbete daldığınızda. İkincisi kasabanın dar sokakları ve taş evleri arasında çıkacağınız güzel bir gezinti ile. Ve bir de çevresindeki harika denizlerle buluşunca. Biz adadaki son günümüzü üçüncüsü ile değerlendirdik. Plomari’ye 10 dakika uzaklıktaki Melinta plajının turkuaz renkte berrak mı berrak efsane denizinden çıkmak bilemeyip ardından tesadüfen keşfettiğimiz bir aile işletmesi olan Maria’nın Yeri‘nden ev patatesli, zeytinyağlı börülceli, taptaze domateslerle yapılmış çoban salatalı, ızgara sardalyalı ve elbette uzolu bir masaya çöktük. Deniz ve sofra keyfi o kadar iyi geldi ki, Midilli seyahatinin son gününde ne yapılır maddesi bizim için muhteşem bir kapanışla cevaplandı.
- Bu arada Plomari’nin yanı başındaki Aghios Isidhoros plajı da kumsalı ve deniziyle epey bir övgü topluyor ama bizim kendisini görmeye vaktimiz kalmadı.
- Plomari’de yapılacak bir diğer güzel şey ise sahilinde günbatımını izlemek. Elitis’in bahsettiği ahenkli günbatımı için adanın muazzam yerlerinden biri Plomari.
- Ve elbette uzo kültürünün doğduğu yere gelmişken onun doğuş hikayesini dinlememek olmaz. Bunun için Plomari’deki Barbayani Uzo Müzesi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Plomari Yeme – İçme Önerileri:
- Siz de son akşam yemeğinizi Plomari’de yiyecekseniz sahile sıralanmış tavernalardan birini tercih edebilirsiniz. Biz birkaç gün önceden rezervasyon yaparak Seven Seas‘te karides saganakili, kabak çiçeği kızartmalı, deniz mahsüllü spagettili leziz bir masaya kurulduk.
- Yine taverna haricinde ne yeriz diyen olursa sahilden iç kısma doğru ilerleyince sapsarı dış cephesiyle karşınıza çıkacak Trofi Gia‘da falafel, burrito, hamburger gibi çeşitli sokak lezzetleri ile buluşabilirsiniz. Denendi onaylandı.
- Son olarak, adada ve hatta uzun zamandır gittiğimiz pek çok yer arasında denediğimiz kokteyllerin en başarılısını tattığımız Serafino mutlaka listenizde olsun.
Midilli 4 Günlük Seyahat Bütçesi
Her seyahatin bütçesi kişiye, mekana ve zamana göre değişiyor. Yeme-içme kapasitesi, gezme tozma oranı, alışveriş miktarı, aracın yakıtı vs. derken net bir tutar söylemek imkansız aslında. Bizim Midilli’ye bir Eylül ayında yaptığımız “kararında” gezimizin 2 kişilik maliyeti ise toplam 700€ civarındaydı. Bütçe kalemlerini de kısaca sıralayalım, kendi hesabınızı kendiniz yapın.
Günlük araba kiralama 40€ | ||||
Feribot bileti 60€ | ||||
Arabayla gittiyseniz feribot bileti toplam 140€ (+yeşil sigorta) | ||||
Günlük oda 35-50€ | ||||
Frappe 2-3€ | ||||
Bira 2-3€ | ||||
Kokteyl 7-8€ | ||||
Su Mekanlarda ücretsiz | ||||
Uzolu mezeli akşam yemeği 35-45€ | ||||
Plajlar Ücretsiz |