Rotasını Bavyera’nın başkentine çevireceklere bir girizgah yapmak için başlıktaki tanımlama kadar iyisi bizce yok. Yolumuz Münih’e düşmeden önceki iki Almanya seyahatimizin her ikisinde de ülkenin çılgın çocuğu Berlin’i ve ayrı ayrı Hamburg 🙋🏻♂️ ile Karaormanlar çevresini 🙋🏻♀️ görme şansımız olmuştu. Münih ise uzun zamandır radarımızdaydı. Hazır yakın bir arkadaşımız orada yaşamaya başlamışken bu fırsatı kaçıramazdık. Kısaca; gittik, gördük, sevdik. Fakat Almanya’nın en büyük 3. kenti, Oktoberfest’in anavatanı ve radler cenneti Münih’in bizdeki karşılığının Ankara’nın Avrupa görmüş hali olacağını tahmin edemezdik. Açıkçası biz iki şehir arasında çok fazla benzerlik bulduk. Şehrin düzeni, temizliği ve tertibi, insanlarının sakinliği, “aileye uygun” hali, karasal iklimi gibi pek çok şey bizde bu Ankaravari hissiyatı uyandırdı. Ülkenin geneline uygun olarak sokak ve caddelerinin sanatla dolu oluşu, bisiklet yollarının çokluğu, nüfusun azlığı gibi farklılıklar ise “Avrupa görmüş hali” yakıştırmamızın sebebi… Bu arada “Ankara’nın seveni de sevmeyeni de çoktur” efsanesi bizce burası için de geçerli. Ve tıpkı bizdeki İstanbul ve Ankara kıyası gibi burada da Berlin ve Münih benzer sebeplerle karşılaştırmalara maruz kalıyor. Biz buna seçilmesi gereken bir tercih gibi bakmıyoruz, hepsi kendine has şehirler ve verdikleri keyif ayrı gayrı. Bu romantik açılımın ardından itiraf gelsin: İstanbul ve Berlin’in kalbimizdeki yeri apayrı. 😅
Ülkenin güneydoğusunda konumlanan Münih, Berlin’den trenle yaklaşık 5 saat sürüyor. Yani bir Almanya seferinde iki şehre birden uğrayıp Alman gelenekselliği ile kozmopol çılgınlığını art arda yaşayıp bizim gibi şaşkına dönebilir, ağzınızda farklı tatlarla yurda dönebilirsiniz. Biz önce Münih sonra Berlin yaparak sakinlikten coşkunluğa bir geçiş yaptık, sıralamada tercih sizin.
O zaman önce “gerçek ve geleneksel Almanya” çıkarmamızın detaylarını ve Münih gezilecek yerler önerilerini anlatarak başlayalım. Eğer Münih’in merkezinde görülecek her şeyi silip süpürdüyseniz ve hala vaktiniz varsa sizi Münih çevresindeki tarihi ve doğal şahanelikleri anlattığımız bu yazıya alabiliriz.
Almanya’da Pandemi Kuralları
Pandemi süresince girebildiğimiz ülkeler içerisinde Almanya’nın en katı kurallara sahip olduğunu söyleyerek söze başlayalım. Şaşırmadınız di mi? 😅 Bu yazıyı Şubat 2022’de yazdığımızı unutmadan ve tüm ülkeler için güncel kurallara buradan ve ilgili ülkenin konsolosluk sayfasından (Almanya konsolosluğu websitesi) ulaşabileceğinizi de söylemek lazım.
Almanya’ya Giriş Şartları
Biz gittiğimizde ise durum şöyleydi: Almanya’ya giriş için (eğer eğitim, hastalık vb zorunlu durumunuz yoksa) 2 aşı şartı var. Hangi aşıların geçerli olduğu da konsolosluk sitesinde mevcut. Eğer aşılarınız tam ise PCR testine gerek kalmıyor. Bunun haricinde gitmeden önce bir form doldurmanız gerekiyor, uçacağınız havayolu şirketi bu konuda sizi yönlendirecektir. Son olarak aşı kartlarınızı pasaportunuzla eşleştirmeyi ve telefonunuza health pass uygulamasını indirmeyi unutmayın. Bu uygulamadaki kodları okutarak her yere girip çıkabilirsiniz.
Şehir İçerisindeki Kurallar
Münih’te toplu taşıma kullanımı, restoran ve kafeler ile kapalı etkinlik alanlarına giriş konusunda kurallar 2G veya 3G şeklinde belirlenmiş. Buradaki G’ler Almanca geimpft, genesen, getestet yani aşılanmış, hastalığı atlatmış veya test edilmiş (negatif PCR) anlamına geliyor. Hangi kural bütününün nerelerde uygulanacağı eyaletler tarafından belirleniyor ve bu yüzden de değişiklik gösterebiliyor. Münih’te ise toplu taşımada 3G kuralı, yeme içme yerleri ve müze gibi alanlarda ise 2G kuralı (test yeterli değil) geçerli. Bu arada ülkeye girişte 2 aşı isteyen Almanya şehir içerisindeki her türlü alana girişte ise booster aşıyı da dahil ederek 3 aşınız olup olmadığına bakıyor. Bir de şehrin ve hatta ülkenin her yerinde test merkezleri mevcut (Bürgertest), aşı olmamış kişiler de 3G’nin geçerli olduğu yerler için buralarda ücretsiz hızlı test yaptırabiliyor.
Münih’e vardığımızda eve giderken toplu taşımada herkesin yüzünde FFP2 tipi filtreli ve koruma oranı yüksek maskelerden olduğunu görüp, “Burada işi epey ciddiye almışlar” demiştik. Sonra bir metroda yapılan bir anonsla öğrendik ki ülkedeki kural buymuş, tek geçerli maske FFP2 imiş. 😅 Yani cerrahi maskeniz varsa restorana alınmama, metrodan indirilme ihtimaliniz var. O yüzden de giderken tedarikli olmakta fayda var.
Elbette bu kurallar vaka sayılarına göre esnetilip sıkılaştırılabiliyor. Şehirdeki son durumla ilgili güncel bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Münih’e Ne Zaman Gidilir?
Alın size Münih’in Ankara’ya benzeme sebeplerinden bir diğeri… Münih’te de tıpkı Ankara’daki gibi sert ve amansız kışlar yaşanıyor. Bunun bir nedeni Ankara gibi denize uzak oluşuyken bir diğeri de Alpler’e yakın oluşu ve bu sebeple şehrin sürekli soğuk hava dalgalarına maruz kalması. Şehirde gündüz ve gece sıcaklıklarının dramatik bir şekilde değişkenlik göstermesinin de dağlardan gelen rüzgarlarla ilgisi var. Yani gündüz güneşli ılık bir güne çıkıp yanınıza ceket almazsanız gece donuk bir halde eve, otele dönmeniz mümkün. Münih’in yazları ise bunaltmayan bir ılıklıktaymış. Ne güzel…..
Peki “Almanya’nın en soğuk şehri” unvanına sahip Münih’e yılın en soğuk günlerinde kim gitti? 🙋🏻♀️ 🙋🏻♂️ Neyse ki yaz aşığı insanlar değiliz, ama havalar güzel olsaydı da Münih’in bira bahçelerinde ve koca koca şehir parklarında yayılsaydık isterdik yalan yok. Diğer yandan Königssee doğal parkı gibi bir harikalar diyarını da karlar altında görmek ayrı bir zevkti. Gittiğimiz müzelere, restoranlara vs. sıra beklemeden girmek, sokaklarda aşırı kalabalıklara maruz kalmamak gibi kışın yarattığı güzellikler de cabası. Siz en iyisi nerede, nasıl vakit geçirmek istediğinize göre verin kararınızı. Elbette son zamanlarda bilet fiyatları da karar verme mekanizmalarımızı etkiliyor o ayrı…
Münih’te Nerede Kalınır?
Münih bizim için konaklama şanslısı olduğumuz şehirlerden biriydi, çok yakın bir arkadaşımız burada yaşadığı için. 🙃 Ama gezerken şehre, “otelde kalsak hangi bölgede kalmayı tercih ederdik” gözüyle de baktık. Şehrin old town bölgesini, büyük meydanları ve görülecek yerlerin pek çoğunu bünyesinde barındıran Maxvorstadt bölgesi ve çevresi konaklama için en uygun yer. Bu bölgeden bir otel seçmeniz durumunda pek çok yere yürüyerek veya kısa metro ve otobüs yolculuklarıyla gidebilirsiniz.
Sizin için birkaç tane “biz olsak nerede kalırdık” araştırması da yaptık. Kurların kuşlar gibi uçtuğu bugünler için fiyat/performans dengesini gözettiğimizden emin olabilirsiniz. Şehirdeki her şeyde olduğu gibi konaklamanın da bütçe dostu olmadığını aklımızdan çıkarmadan… İşte sonuçlar;
Not: 🌱 Bu emojiyi, Booking.com tarafından belirlenen ve sürdürülebilirlik konusunda gereklilikleri yerine getiren işletmelere verilen “Travel Sustainability Property” badge’ine sahip otellere kondurduk.
Booking.comMünih İçerisinde Ulaşım
Münih’in Almanya’nın en büyük 3. şehri oluşu bize şehrin öyle küçük, kompakt, her yere yürünebilir derecede rahat olmadığı ipucunu vermişti. Bir de az zaman, çok gezilecek yer ve çok soğuk hava üçlüsü bir araya gelince bize düşen şehrin ilmek ilmek dokunmuş ulaşım sistemini bir güzel öğrenmek ve bol bol kullanmak oldu. Neyse ki Münih ulaşım konusunu çoktan çözmüş bir şehir. Metro ve otobüs ile gidemeyeceğiniz yer yok. Diğer yandan Google Maps neredeyse tüm Avrupa’da olduğu gibi Münih’te de çok iyi çalışıyor. Gideceğiniz yeri yazıp otobüs ikonuna tıkladığınız an binmeniz gereken araçlar dakikası dakikasıyla karşınızda…
Öncelikle, Münih’te havalimanından şehre ve şehirden merkez tren istasyonuna gidiş yollarını anlatalım. Berlin’den aşina iseniz S-Bahn (yer üstünden giden banliyö ve şehiriçi raylı sistem) ve U-Bahn (yeraltından giden, bildiğimiz metro) hatları burada da mevcut. Havalimanından şehre gitmek için S1 veya S8 hatlarından size uygun olanı kullanabilirsiniz. Şehir merkezinden farklı hatlara bağlanarak da gideceğiniz adrese varırsınız. Bulunduğunuz yerden havalimanına veya merkez tren istasyonuna da aynı şekilde S veya U hatlarını kullanarak gidebilirsiniz. Detaylar için adres: Google Maps.
Eğer München Card (şehirdeki her yere ve her araca ücretsiz binmeye yarayan biraz pahalı kart) almayacaksanız tekli veya günlük biletler ile çoklu bilet seçenekleri uygun oluyor. Tekli bilet 3,5€, günlük bilet 8,20€, günlük grup bileti 15,60€ (buna havaalanındaki bilet makinesinde 25,70€ verdik, havaalanı farkı…) ve çoklu bilet 15,20€. TL’ye çevirince can acıtan bu fiyatlardan sonra güzel haber: Tüm bilet makinelerinde Türkçe dil seçeneği var.
S-Bahn ve U-Bahn şehir içi ulaşımda da eliniz ayağınız olan raylı sistemler. Diğer yandan bazı bölgelere aktarılırken otobüs kullanmanız da mümkün. Bunun haricinde hava güzelse bisiklet, elektrikli bisiklet, scooter kiralama da yapabilirsiniz. Sokaklar bu arkadaşlarla dolu. Münih dümdüz bir şehir olduğu için buzlu soğukta bile çok fazla bisiklet veya scooter kullanan vardı, fırtınalar koparken kullanıp kullanmamak size kalmış tabii…
Taksi veya Uber konusunda ise hiçbir bilgimiz yok. Deneyimlemedik. Hem bütçemizi zorlamamak için hem de şehrin sunduğu harika ulaşım alternatifleri sayesinde binmemize gerek kalmadı.
Önemli not: Almanya genelinde toplu taşıma araçlarının herhangi birine binerken biletinizi bir alete okutmuyorsunuz, dolayısıyla da turnike gibi geçiş alanları da yok direkt geçip araca biniyorsunuz. Sadece biletinizi bir makineden alıp yandaki makineye onaylatmanız (validation) gerekiyor. Aksi halde bir anda karşınıza çıkabilen kontrol görevlilerine gösterecek bir şeyiniz olmuyor. 😅 Yani nasıl olsa girişte kimse kontrol etmiyor bir kerelik beleş bineyim demeyin, örneğin bize Münih’te sürekli kontrol denk geldi. Yanlış bilmiyorsak biletsiz biniş cezası 80€ gibi bir şey, 3,5€’dan kaçarken 80€’ya tutulmayın…
Ve İşte O Soru: Münih Gerçekten Pahalı mı?
Şöyle ki, bu şehrin pahalı olduğunu zaten duymuştuk ama Münih’ten Berlin’e gidince Münih’in pahalılık oranını daha iyi idrak ettik. Bir de her şeyi 15 ile çarptığımız günlerden geçtiğimiz için (siz bu yazıyı okurken € ne alemde acaba 😢) idrak yollarımız iyice açıldı. Konaklama, ulaşım ve özellikle yeme içme konularında Berlin’e kıyasla pahalı, ama Paris ve Zürih gibi cep yakarlığıyla nam salmış Avrupa şehirleri kadar da değil diyebiliriz. Birkaç fiyat örneği verelim;
- Geleneksel bir Alman restoranında 2 kişilik akşam yemeği + birer bira: 35-50€
- Ortalama bir mekanda 50’lik bira: 4,5-6€
- Müze girişleri: 7-15€
Elbette her şehirde olduğu gibi Münih’te de daha cüzdan dostu vakit geçirme yolları mevcut. Tam bu noktada öneri ve keşiflerimizi sıralayalım:
- Öncelikle Münih’te çeşme suyu içilebiliyor, su Alpler‘den geldiği için de her daim soğuk ve tadı güzel. Yanınızda mutlaka şişe bulundurun. Hem maddi hem manevi kazanım. 🌱
- Şehirdeki müzelerin bir kısmının Pazar günleri giriş ücretleri 1€. Örneğin biz Pinakothek müzelerine bu şekilde girdik. Hangi müzelerde bu sistemin geçerli olduğunu ve hatta ücretsiz girişli müzeleri buradan inceleyebilirsiniz. Münih ziyaretinizi mutlaka bir Pazar gününe denk getirin ve bir güne çok müze sığdırmaya çalışın.
- Geleneksel Alman mutfağına sahip restoranlarda hem yemekler hem içecekler genelde pahalı oluyor. Böyle bir restoranı deneyimlemek istiyorsanız bir tane seçin ve deneyin, önerimiz sürekli bu restoranlara gitmeyin. 😅
- Münih’te gerçekten çok güzel şehir parkları var. Eğer hava güzelse fırından brezel’lerinizi ve marketten biralarınızı alıp parkların çimlerinde yayılmak bir mekanda oturmaktan daha zevkli bile olabilir.
Münih Gezilecek Yerler
Residenz
Mesela Münih’te sadece bir gününüz varsa mutlaka o günün birkaç saatini buraya ayırın, listeye bu mekanla başlamamızın sebebi bu… Avrupa’nın en büyük şehir sarayı ve Bavyera krallarının en eski ikametgahı olan Residenz, bugüne kadar gördüğümüz saraylar arasında bizi zamandan koparıp geçmişe ışınlama başarısı en yüksek olanıydı. Rönesans, Erken Barok, Rokoko gibi üslupları harmanlayan göz alıcı mimarisi bir yana sarayın aurası ve insanda yarattığı his çok başka. Özellikle sarayın girişi ve adımınızı attığınız ilk yer olan Rönesans tören salonu o kadar görkemli ki hayal gücünüz salonu 300-400 yıl önce verilmiş büyük bir yemekli törenin içinde akarken resmedebiliyor.
Neredeyse her bir kapısı farklı bir semte açılacak kadar büyük bir saraydan bahsediyoruz, 150’den fazla oda, 10 avlu ve geniş geniş bahçeleriyle dev bir yapı. Özellikle sarayın en eski bölümü olan tören salonu olmak üzere her bir odası süslemeler ve detaylarla bezeli sarayın bu görkeminin temeli 1385 yılına dayanıyor. O yıl bir kale olarak inşa edilen yapıya zamanla eklenen bölümlerle 1508 yılından başlayarak 1918 yılında hanedanlık rejimi bitene kadar Bavyera kraliyet ailesinin evi olmuş. 1920’den sonra müze olarak halka açılmış. 2. Dünya Savaşı’nda ise bazı bölümleri maalesef yıkılmış ve savaş sonrası yeniden yapılmış. İçeride gezerken savaştan kalma tahribatı görebildiğiniz bölümler var. Sarayın eski gösteri salonu olan ve zamanında pek çok operaya ev sahipliği yapmış Cuvilliés Tiyatrosu da bu bölümlerden. Residenz’in gözlerimizi alamadığımız bir başka bölümü olan tiyatro, İstanbul’daki Aya İrini’ye benzerliğiyle de çok hoşumuza gitti. Zamanının en önemli opera evlerinden olan Cuvilliés, 1781 yılında Mozart’ın Idomeneo operasının dünya prömiyerine ev sahipliği yapacak önemde. Salon bugün de performanslar için kullanılıyor. Opera, overtür gibi performanslara ilgiliyseniz mutlaka gitmeden önce programına bakın.
Residenz’i tamamiyle gezmek en az 3-4 saatinizi alır. Hızlı bir turla birkaç saatte bitirmek de mümkün. Giriş 9€ ve buna sesli rehber de dahil. Gruplar için İngilizce rehberli turlar da mevcut, sitesinden rezervasyon yapabilirsiniz. Haftanın her günü açık, resmi tatiller hariç.
Bahnwärter Thiel
Saraydan çıkıp bambaşka bir dünyaya gidiyoruz, kafalar karışmasın burada gidiyoruz siz şehirde bunu yapmayın. 😅 Münih’e gitmeden önce yaptığımız hiçbir araştırmada karşımıza çıkmayan ve Münih’te yaşayan arkadaşımız sayesinde keşfettiğimiz Bahnwärter Thiel Münih’in en Münih olmayan tarafı: Karmaşık, cool, postmodern ve yenilikçi. Kısaca: Alternatif ve underground bir açık hava kültür ve müzik kompleksi. Alana girmeden çevresinde yükselen duvarlarda sıralanan graffitiler Bahnwärter Thiel ile ilgili ilk ipucunu veriyor. İsmini Alman yazar Gerhart Hauptmann’ın kitabından alan ve 2015 yılında açılan mekanda, hepsi yenilenmiş ve sanatsal bir objeye dönüştürülmüş tren ve metro vagonları, konteynırlar, bisikletler, yüzen gondol gibi hurdalardan bir dünya yaratmışlar. Sanatı herkes için somut hale getirme fikriyle yola çıkılan mekanda çeşitli atölyeler, sergiler, gösterimler, okuma grupları, sinema akşamları, bit pazarları, elbette konserler ve daha sayamayacağımız pek çok etkinlik gerçekleşiyor.
Biz gittiğimizde bu saydıklarımızın neredeyse hiçbiri yoktu, hava çok soğuk olduğu için sadece bir mekan açıktı orada yedik içtik. Havalar güzelleşmeye başladığında Bahnwärter Thiel’in renkli dünyası da canlanmaya başlıyor ve yaşayan bir mekana dönüşüyor. Arkadaşımızın anlattıklarından ve internetteki görsellerinden bunu biliyor ve imreniyoruz… Münih’e kışın gitmemek için bir sebep daha…
English Garden (Englischer Garten)
Ve şehirdeki favori üçlümüzün sonunucusuna geldik. Fırsatını bulduğumuz her an söylediğimiz gibi bir şehirde metrekareye düşen park sayısı ne kadar çoksa bizim şehri sevme potansiyelimiz yükseliyor. 5,5 kilometrelik genişliğiyle dünyanın en büyük şehir parklarından biri olan hatta Central Park’ı dahi geride bırakan Englischer Garten da Münih’i “level 2” (çok beğendim, yine olsa yine gelirim) derecesinde sevme sebeplerimizden biri oldu. 1789 yılından bugüne Münih’e değer katan parkta yuvarlanıp debelenebileceğiniz çimenler, bira bahçeleri, yürüyüş ve koşu parkurları, oyun sahaları, nehir ve göl aktiviteleri vs. bir sürü güzel hava aktivitesi var. Evet, üstüne bir daha basalım “güzel hava aktivitesi”…
Bu aktiviteler içinden en dikkat çekeni ise, kışın ortasında hatta tatlı tatlı serpiştiren karın altında, parkın ortasından geçen Isar nehrinin Eisbach kolu üzerinde yapılan sörf olabilir. Bu, şehrin ve hatta zorlasak ülkenin en ilginç noktalarından biri. Normal şartlarda yaz aylarında ve rüzgarı bol bir deniz kıyısında görülebilecek sörfçüler, burada her mevsim şehrin göbeğinde nehirle haşır neşir vaziyette. Nehir üzerinde insan yapımı dalgaları altına alıp soğuğa aldırmadan tahtasını suya atan ve dalgalarla dans eden sörfçüleri izlemek parkın en iyi aktivitelerinden. Hakikaten işimiz gücümüz olmasa tüm gün dikilip izlenebilirdi. Fakat aşağıdaki satırları yazabilmemiz için devam etmemiz gerekti…
Marienplatz
Turumuz şehrin kalbinden devam ediyor. 1158 yılından beri Münih’in ana meydanı olan ve zamanında törenlerin, idamların vs. yapıldığı tarihi meydan, bugün noel pazarlarına ve FC Bayern şampiyonluk kutlamalarına ev sahipliği yapıyor. Meydan, üzerinde pek çok tarihi öneme sahip yapıyı taşıyor. Kolera salgınından korunmak için inşa edilen St. Mary Sütunu, eski ve yeni belediye binaları ile St. Peter Kilisesi meydanın “mutlaka görülsün” noktaları.
Meydana adımınızı attığınız anda kadrajlara sığmayan görkemiyle sizi karşılayan Yeni Belediye Binası (Neues Rathaus), göğe yükselen kuleleri ve gotik mimarisiyle şehrin simgelerinden. Dışarıdan çok çok daha eski görünen bina 1905 doğumlu. Yapımından üç yıl sonra ise binanın üzerine Glockenspiel isimli bir saat inşa edilmiş, her gün belirli saatlerde (11.00 ve 24.00 + yaz aylarında 17.00) saat canlanıyor ve 43 adet çan ile 32 gerçek boyutlu figür 16. yüzyıldan iki hikayeyi canlandırıyor. 400 odalı belediye binasını gezmek haftanın belirli günlerinde rezervasyon ile mümkün. Öğrendiğimize göre bu binada hala bazı belediye işleri sürdürülüyormuş. İkametgah belgesi çıkarmak için buraya gelme fikri şaşırtıcı… Yeni belediye binasının sağında ise yenisine göre daha yeni duran Eski Belediye Binası (Altes Rathaus) mevcut. (Bu ne yaman çelişki 😅) Evveliyatı 14. yüzyıla dayanan ve 1800’lere kadar belediye binası olarak kullanılan bu yapının mimarisi de epey güzel.
Şehrin en eski katolik kilisesi olan 12. yüzyıl tarihli ve “Yaşlı Peter” lakaplı St. Peter Kilisesi de Marienplatz’ın sakinlerinden. İçeriye girip kilisenin yaşlı duvarlarını ve süslemelerini inceleyebileceğiniz gibi 300 basamaklı merdivenlerini çıkarak panoramik bir Münih manzarasına da ulaşabilirsiniz. Biz gittiğimizde çıkışa kapalıydı, yoksa hemen şuraya bir fotoğrafını iliştirir değip değmeyeceğini size bırakırdık. Çıkabilenler yorumlara yazsın.
Frauenkirche (Münih Katedrali)
Münih ne kadar müzeler şehri ise (aşağıda bahsedeceğiz) bir o kadar da kiliseler ve katedraller şehri. Marienplatz’ın arka sokaklarından ilerlediğinizde karşınıza çıkacak Frauenkirche yani Münih Katedrali, 1468 doğumlu ve elbette gotik tarzda inşa edilmiş çok heybetli ve bir o kadar da kasvetli bir yapı. Tarihi çok derinlere düşen hikayesi bu kasvetin ana sebebi olabilir. Kilisenin içerisine girip de yerden tavana kadar yükselen altın kaplama süslemeleri, resimleri ve renkli cam blokları gördüyseniz kilisenin arka tarafına geçip şeytanın ayak iziyle baş başa kalabilirsiniz. Hikaye kısaca şöyle; kilisenin inşası sürerken şeytan gelip binanın etrafında dolanmaya başlar ve tabii ki dini bir yapının varlığından rahatsız olur. İnsan kılığına girip inşaatın içerisine dahil olur ve içeriye camların yapılmasını istemez. Kilisenin mimarı ise şeytanın içeride durduğu yerden göremeyeceği şekilde camları yerleştirir. Şeytan bir adım atıp da camları gördüğünde ise öfkesinden fırtınalar estirir ve bu efsane, bugün kilisenin bulunduğu sokaklarda esen deli rüzgarların sebebi sayılır.
Kilisenin başına gelen tek dert bu da değil. 2. Dünya Savaşı sırasında ağır bombardıman altında kalan kilisenin yerle bir oluşu bizce daha gerçek ve çok üzücü bir olay. “Dini yapıya savaşta bile dokunulmaz” naifliğine kapılan onlarca insan bombaların arasından kaçarak kurtulurken ünlü org yapımcısı Gottfried Silbermann’ın son eseri olan ve ilk kez Johann Sebastian Bach tarafından çalınan org, katedralle birlikte yerle bir olur. Yıllar boyunca savaşın izlerinin unutulmaması için harabe haliyle bırakılan kilise 90’lı yıllarda yeniden inşa edilmiş.
Asamkirche
Bizim yolumuzu düşüremediğimiz ama sizin düşürmeniz için buraya not düştüğümüz Asamkirche, 1700’lü yıllarda yapılmış ve Barok mimarisiyle hayranlık uyandıran bir kilise. Heykeltıraş Egid Quirin Asam ve ressam Cosmas Damian Asam kardeşler tarafından inşa edilen yapının hem dışı hem iç tasarımı çok çok iyi. Biz de bir dahaki sefer için Münih’te görülecek yerler listemizin başına aldık…
Hofgarten
Süslü, düzenli, bakımlı ve filmlerdeki gibi bir kraliyet bahçesi görmek isterseniz Resizdenz ve English Garden arasında kalan Hoftagarden’a uğrayabilirsiniz. 1600’lü yıllarda İtalyan Rönesans tarzında planlanan bahçenin tam ortasında tanrıça Diana’ya adanmış, sekizgen şeklinde bir köşk; çevresinde ise sütunlarla boylu boyunca sıralanan koridorlar var. Güzel ışıklı bir günde fotoğraf çekmek için harika bir açık hava stüdyosu da diyebiliriz.
National Theatre Munich
İnsanı çok etkileyen opera binalarından bir diğeri… Dünyanın en eski opera kuruluşlarından biri olan Bavyera Devlet Operası’nın evi, 1800’lü yıllarda inşa ediliyor. Zaman içinde büyük bir yangın ve savaşla harap olan yapı iki kez yeniden hayat bulmuş. 1963’te hayata geçirilen üçüncü yani son yapı, ilk mimarı Karl von Fischer’in orijinal neo-klasik tasarımını, biraz daha büyük, 2.100 kişilik bir ölçekte de olsa yaşatıyor. Opera ile ilgiliyseniz ve bilet fiyatları cebinizi yakmazsa, opera binasının muhteşem salonunda bir gösteriyi bizim için de izleyin.
Viktualienmarkt
Hem bu yazının hem de Münih’te yeme içme mevzunu anlattığımız şu yazının konusu olabilen Viktualienmarkt, Marienplatz’a yürüme mesafesinde bir gıda pazarı. Eskiden üreticilerin ürünlerini sattığı bir pazar yeri olan meydan, bugün çeşitli satıcıların (peynir, şarküteri, meyve sebze, sokak lezzeti vb.) stantlarını, küçük yeme içme dükkanlarını üzerinde barındırıyor. Güzel havalarda meydana masaların atıldığını ve insanların yiyeceklerini içeceklerini alıp masalara doluştuğunu öğrenince üzüntüden ve soğuktan gözlerimizin yaşardığını söyleyerek buradan ayrılalım.
Nymphenburg Palace
Avrupa’nın en büyük kraliyet saraylarından biri olan Nymphenburg Sarayı, Residenz’i görüp saray gezmeye doyamayanları Münih’in batısında bekliyor. 1700’lü yıllarda inşa edilen ve Bavyera hükümdarlarının yazlık ev olarak kullandıkları saray içerisinde 4 adet köşk, büyük bir park ve sarayın bir bölümünü oluşturan müzeler bulunuyor. İtalyan mimarideki parkın yine güzel havalarda vakit geçirmek için çok verimli olduğu fotoğraflardan anlaşılıyor. Merkeze biraz uzak kalan saraya metro ile ile yarım saatte ulaşılabiliyor. Sarayı gezmek için giriş ücreti 8€, park için 5€.
Theresienwiese
Bu meydan şehrin dünyaca ünlü bira festivali Oktoberfest‘i yakalayanlar için önem arz ediyor. Bavyera’nın başkenti Münih’in meşhur festivaline ev sahipliğini işte bu meydan yapıyor. Ludwigvorstadt bölgesinde bulunan meydanda Oktoberfest haricinde irili ufaklı farklı etkinlikler de yer buluyor ama meydan asıl şovunu Eylül-Ekim aylarında, dev çadırlar altındaki geleneksel Bavyera giyimli insanların ellerindeki dev bira bardaklarıyla yapıyor. Bu tarihlerde şehre gelip litre litre birayla serinlemek isterseniz adresiniz Theresienwiese Meydanı…
Münih Müzeleri
Münih’i anlamak ve anlatmak için kullanılan sıfatların en önemlilerinden biri “Almanya’nın müze başkenti” olabilir. Farklı büyüklüklerde ve konseptlerde 100’e yakın müze ve sanat galerileri çoğunlukla şehrin sanat ve kültür semti Kunstareal‘de kümelenmiş vaziyette. Bu müzelerin içerisinde yukarıda yer verdiğimiz Residenz gibi Orta Çağ sarayları da mevcut, doğa bilimlerine odaklanan veya Bavyera’nın medarı iftiharı BMW’nun geçmişine ve geleceğine ışık tutan bir teknoloji müzesi de. Yani skala çok geniş ve her zevk için yaratılmış bir alan mevcut.
Bizim deneyimlediğimiz ve öne çıkan birkaç müzeyi aşağıda anlatıyoruz. Yazının başlarında bahsettiğimiz gibi Pazar gününü müze günü ilan etmeniz halinde bu müzelerin bir kısmını 1€ giriş ücretiyle gezebilirsiniz. Eğer Pazar gününü denk getiremezseniz ve birden fazla müze gezecekseniz, içinde ulaşımın da dahil olduğu Munich City Pass (37,90€) edinerek daha bütçenizi daha az sarsabilirsiniz.
Pinakothek Müzeleri
Pinakothek Müzeleri, farklı konseptlerde ve tarihlerden eserleri bünyesinde barındıran bir dizi müzenin birleşiminden oluşuyor. Bayerische Staatsgemäldesammlungen (wow) yani Bavyera eyaleti resim koleksiyonlarını kapsayan bir kuruluş diye açıklayabiliriz.
- Alte Pinakothek: Eski Resim Müzesi anlamına gelen ve 1836 yılından beri Bavyera hükümdarlarının koleksiyonlarına (14. ve 18. yüzyıl arasındaki eserler) ev sahipliği yapan müzede Alman, Flaman, Hollanda, Fransız, İtalyan ve İspanyol resminin ışıltılı dönemlerinden 700’den fazla sanat eseri bulunuyor.
- Neue Pinakothek: Goya’dan Picasso’ya sloganıyla öne çıkan “Yeni Resim Müzesi”, 19. yüzyıl ortalarında Kral 1. Ludwig tarafından kurulmuş. Renovasyon sebebiyle kapalı olan müzede neoklasik ve Romantik dönemlerden, art nouveau, Empresyonizm ve modernizm akımlarından eserler bulunuyor. Eserlerin bir kısmı Alte Pinakothek’te bir kısmı ise Sammlung Schack’te sergileniyor. Siz gitmeden önce açılıp açılmadığını kontrol edin.
- Museum Brandhorst: Çağdaş sanata ilgi duyanlar için ilk sırada gelecek bir müze. Andy Warhol’un ikonik eserleri ile Amerikalı ressam ve heykeltıraş Cy Twombly’nin 170’den fazla eseri müzenin öne çıkanları. Ed Ruscha, Keith Haring, Louise Lawler ve Albert Oehlen gibi çağdaş sanatçıların eserleri de müzede görülebilir. İlginizi çekmiyor veya yeterli vakit bulamıyorsanız bile 23 farklı renkte 36.000 sırlı seramik çubuktan oluşan dış cephesini mutlaka görün.
- Pinakothek Der Moderne: 20. ve 21. yüzyılın sanat, mimari ve tasarım anlayışı açısından dünyanın en büyük müzelerinden biri. 4 farklı bölüme ayrılan müzede ayrıca çeşitli etkinlikler de yapılıyor.
Haus der Kunst
Kendine ait bir koleksiyonu olmayan ve sergilediği eserlerin sürekli değiştiği bir müze olarak diğerlerinden ayrılan Haus der Kunst’un bir özelliği de 1937 yılında Adolf Hitler tarafından “Alman Sanat Evi” sıfatıyla kurulmuş olması. Çağdaş sanat koleksiyonlarına ev sahipliği yapan müzenin programı sürekli değişiyor.
Kusthalle der Hypo Kulturstiftung
Almanya’nın en çok ziyaret edilen sergi alanlarından biri olan Kunsthalle Münih, değerli antik kalıntılardan çağdaş sanata kadar her yıl üç farklı geçici sergiye ev sahipliği yapıyor. 1985 yılında Hypo Kültür Vakfı tarafından açılan müzede dünyanın dört bir yanından getirilen resim, heykel, grafik tasarım ve el sanatları gibi konseptlerde eserler sergileniyor.
Deutsches Museum
1903 yılında Alman Mühendisler Odası’nın kararıyla kurulan müze, bünyesindeki yaklaşık 30.000 civarında eserle dünyanın en büyük teknoloji müzesi. İnsanlık tarihinin teknolojik evrimini gözler önüne seren müzede fotoğrafçılık, havacılık, fizik, denizcilik gibi 50 farklı bilim ve teknoloji dalına ait eserler mevcut.
Ve burada Münih merkez turumuzun sonuna geliyoruz. Kendi adımıza bir sonraki Münih buluşmamızın bol güneşli bir günde olmasını yürekten diliyoruz. Tchüs!