Bugün neden dünyayı gezmeyi kafaya koydunuz diye sorsanız vereceğimiz cevabın hatrı sayılır bir yüzdesini dünya üzerinde hiç bilmediğimiz lezzetlerin peşinde oluşumuz oluşturur. Farklı sokak lezzetleri, geleneksel yemekler, insanı şaşkına çeviren sıradışı yiyecekler, adını bile duymadığımız meyveler gibi listenin uzayıp gittiği bu gastronomi dünyası bizi, gördüğümüz yeni yerler ve içine düştüğümüz hikayeler kadar heyecanlandırıyor. Dedikten sonra konuyu Berlin’e nasıl bağlayacaksınız derseniz, bu şehre bizim tekrar tekrar gelişimizin sebebi asla yemek kültürü olmadı itirafıyla yapıyoruz bağlamayı. 😅 Yani Alman mutfağının kendine özgü menüsü elbette lezzetli tatlar barındırıyor fakat gelin görün ki bizim gibi zengin bir mutfaktan çıkıp Almanya’ya ayak basanlar için ülkenin yeme-içme kültürünün kapsama alanı biraz üzücü olabiliyor. Fakat hiç mi kayda değer bir şey yok derseniz kendi orijinal tatları öz ama leziz olmakla birlikte Berlin’in özellikle dünya mutfağına açtığı kucak takdire şayan diyebiliriz. Sonuçta şehir sadece Türkiye’den değil Avrupa ve dünyanın pek çok ülkesinden deli gibi göç akınlarına uğruyor ve bu göçlerin şehrin mutfağının şekillenmesine büyük katkısı oluyor.
Bir de elbette yazının başlığından da anlaşılabileceği üzere Berlin demek çeşit çeşit yemekten ziyade zaman ve mekan fark etmeksizin bıkmadan usanmadan bira içmek ve şehrin dünyaya nam salmış gece hayatına dahil olmak demek. Şehir, gece hayatı konusunda über tarzlara ve mekanlara sahip; önünden geçseniz içeride dönen çılgın partileri anlamayacağınız sakinlikte kapılar veya devasa tekno kulüplere dönüşmüş terk edilmiş alanlar cenneti bir şehir burası. Dünyanın en cesur gece kulüpleri de burada, kolektif ve sürdürülebilir fikirlerle oluşturulmuş en naif kulüpler de. Yani Berlin gece hayatını yaşamak isteyen herkese göre bir mekan mevcut. Ve bu yazıda tüm bu mekanların yeri de var.
Berlin’de ne yenir ve ne içilir konularına girmeden ve Berlin gece hayatını anlatmaya başlamadan önce, Berlin’de konaklama, ulaşım, bütçe gibi temel bilgileri verdiğimiz ve şehrin olmazsa olmaz gezilecek yerlerini anlattığımız Berlin gezi rehberimize ve Berlin 101 dersini bitirmiş ve ekstra vaktini veya ikinci, üçüncü Berlin seferini daha detaylı değerlendirmek isteyen meraklı Berlin gezginleri için hazırladığımız alternatif Berlin rehberine de mutlaka göz atın.
Hazırsanız çıkalım. 💁🏻♀️💁🏻♂️
Bar ve Gece Kulüpleri
Biergarten – Bira Bahçeleri
Aslında Bavyera bölgesinde daha sık karşılaştığımız geleneksel biergarten’lar elbette ülkenin diğer şehirlerinde olduğu gibi Berlin’de de karşımıza çıkıyor. E yani koskoca bira ülkesindeyiz, nasıl çıkmasın… Ya bir göl kenarında, ya yemyeşil bir alanın içine konumlanmış koca koca bahçelerin içindeki uzun ahşap masalara kurulup genelde kendi üretimleri olan biraların tadına bakmak Almanya’nın her şehrinde yapılması gerekenlerin bizce başında geliyor. Eğer Berlin’e havaların cıvıldadığı zamanlarda geldiyseniz mutlaka şehirdeki bir bira bahçesinde zaman geçirin, litrelik dev bardaklarda buz gibi biranın tadına varın diyor ve birkaç tanesini öneri listemize ekliyoruz. Bu arada bira bahçelerinden bahsediyorken bizim favori içkimiz olan Almanların meşhur radler’inden bahsetmemek olmaz. Radler, bira ile Alman gazozunun belirli ölçekte karıştırılmasıyla yapılan bir karışım. Bizce Alman milletinin sabahtan akşama kadar bira içip bana mısın dememelerinin de sebebi, çünkü bu şekliyle bira çok hafif bir içkiye dönüşüyor. Biz Türkiye’de bunu Sprite ile falan yapmaya çalışıyoruz ama olmuyor. Daha önce hiç denemediyseniz bir biergarten’a gittiğinizde mutlaka bir radler sipariş edin.
- Prater Garden: 1837 doğumlu bu bira bahçesi şehrin en eskisi. Dünya Savaşları, Soğuk Savaş dönemi, ekonomik buhranlar vs. pek çok tarihi olay şehri değiştirmiş olsa da Prater bunca zamana ve olaya rağmen neredeyse hiç değişmemiş. Yüksek ağaçlarla çevrili mekanda geleneksel Alman yemeklerinin tadına da bakabilirsiniz. Prenzlauer Berg semtinde konumlanan Prater Garden’ın bira bahçesi kışın kapalı oluyor, restoranı ise yıl boyu açık.
- Cafe Am Neuen See: Şehrin en büyük parkı olan Tiergarten’ın içerisindeki bu biergarten, ismini yanı başındaki Neuer Gölü’nden alıyor. Yeşillikler içerisindeki bira bahçesinin bir de oldukça başarılı bir menüye sahip restoranı var. Yani buraya öğle veya akşam yemeği için de gelmeyi düşünebilirsiniz.
- Eschenbräu: Aynı zamanda bira imalathanesi olan mekan, kışın kullanılan iç mekanı ve yazın dışarıya taşan bahçesiyle büyük bir bira bahçesi. Wedding semtindeki bu işletmenin ürettiği ve dolayısıyla servis ettiği biralar 4 mevsim değişiyor; Mayıs festivalinde “Maibock”, yazın “Red Wedding”, sonbaharda “Panke Gold” ve yılın en soğuk aylarında “Old Swede” biralarını bulabilirsiniz. Ürettikleri biralara gördüğünüz gibi orijinal isimler takıyorlar. Mesela bir tanesi de OPA, yani “original pale ale”. 🙃 Yemek menüsü çok geniş olmasa da Alman spesiyalleri mevcut. Ayrıca içip çok beğendiğiniz birayı satın alıp eve götürme imkanınız da var.
Urban Spree
Alternatif Berlin rehberinde de bahsettiğimiz Urban Spree; içerisinde barlar, dans kulüpleri, sanat galerileri, yeme-içme alanları, bira bahçeleri ve çok daha fazlasını kapsayan oldukça büyük ve epey hipster bir açık hava eğlence merkezi. Friedrichshain bölgesinde 1700 metrekarelik alana yayılan Urban Spree’ye ister bira bahçesinde birer bira içmeye uğrayabilir, ister içeride düzenlenen atölyelere katılabilir, isterseniz de gece kulüplerinde çılgın Berlin gecelerine akabilirsiniz. Bir de şu önemli bilgiyi vermeden geçmeyelim, hava iyi değilse maalesef bu saydıklarımızın hiçbirini yapamama ihtimaliniz olacak. Güzel havalarda ise gecesi ve gündüzü ayrı deneyimlere açık. Berlin’e güzel havada gitmek için sebeplerden sadece biri…
YAAM
Alternatif Berlin rehberinin bir diğer üyesi… Açılımı “Young African Art Market” olan ve Spree Nehri’nin kıyısında konumlanan YAAM, Afrika ve Karayip kültürlerinin etkisinde, kendi deyimleriyle “Berlin’in kalbinde, çok kültürlü ve kentsel bir lokasyon”. Alana girdiğiniz andan itibaren şehrin paralel evrendeki farklı bir boyutuna geçmiş gibi hissediyorsunuz. Reggae, rap, hip hop gibi müzik türlerinde müzik performansları, partiler, spor etkinlikleri, yemek marketi, YAAM beach, sanat galerisi gibi alan ve aktivitelerin olduğu grafitilerle bezeli mekanda ayrıca yeme-içme mekanları da mevcut. Hatta Karayiplerin sadece ruhunu değil kumsallarını da burada yaşatmak için mekanın içerisinde küçük bir kumsal bile var… 1994 yılından beri şehirde varlık gösteren YAAM yıl boyunca açık ancak etkinliğe denk gelmek veya kalabalık bir ortam yakalayıp sosyalleşmek için havanın güzel olması şart. Etkinlikleri web sitelerinden takip edebilirsiniz.
Berghain
Berlin’e gelip gece hayatına karışmaya birazcık yanaşan her bireyin illa ki ilk duyduğu yer burasıdır diye iddia edebilir miyiz? Ederiz. Hatta Berghain’ın namını duymuş olmak için Berlin’e gelmeye gerek yok da diyebiliriz. Kapısından içeri doğru düzgün kimseyi almadıkları, içeriye girmek için yazılı bir dress code’un olmadığı ama dilden dile aktarılan bazı kuralların olduğu, içeriye girenlerin hiç uyumadan 48 saat boyunca farklı ve acayip odalarda çılgın eğlencelere koştuğu, tekno ve elektronik müziğin mabedi sayılan Berlin’in dünyaca ünlü gece kulübü Berghain’ı hiç duymadıysanız bu ilgisizliğin sebebini ancak gececi olmamanıza bağlayabiliriz. 😅 2004 yılında kurulan ve o günden bugüne kapısında milyonların kuyruk olup içeriye girmek için her yolu denediği Berghain’ın ismini Google’da arattığınızda mekanla ilgili en çok aranan sorular da hep bu içeriye girişin yollarını kapsıyor. Biz bir önceki gidişimizde meraklılar olarak sadece önündeki kuyruğu görmeye gitmiştik. Bizi oraya bırakan Uber’in şoförü Neşe Abla ise girişin sırrını siyah butlara (bot) bağlamıştı: “Siyah butun varsa girebilirsin”.
Birkaç not: ➤ Berghain ismi, binanın güney ve kuzey taraflarını çevreleyen iki semtin isimlerinden geliyor; eskiden batı Berlin’de kalan Kreuzberg ve eski doğu Berlin semti Friedrichshain. ➤ Berghain'a girme işi o kadar dallanıp budaklanmış ki, işin dijital PR'ı için bir de website yaratılmış. Mekana fiziksel olarak girmeden önce kendinizi sınamanız fikri üzerine kurulu berghaintranier.com isimli sitede kamera ve mikrofon entegrasyonuyla (eskiden yoktu bu entegrasyon yeni koymuşlar) gidip kapıdaki görevlinin 3 sorusuna cevap veriyorsunuz. Yıllardır aklımıza geldikçe yüz kez denemişizdir ama hiçbirinde de içeriye alınmadık. Bu işin ne fiziksel ne sanal farklı bir sonu yok...
Kater Blau
Alternatif Berlin rehberinde bahsettiğimiz Holzmarkt 25’in komşusu olan Kater Blau, Berlin’de tekno müziğin ve underground partilerin mabedlerinden bir diğeri. Spree Nehri kıyısındaki mekan, geri dönüştürülmüş alet edavatla inşa edilmiş pek salaş bir alanda kurulu. İçeride acid, tekno, elektronik gibi müzik türlerinde genelde patlamaca yapılabilen (üzgünüz ama anlatmanın en yasal hali bu 😅) Kater Blau’ya elbette sadece kulübün ambiyansını görmeye ve müzik dinlemeye de gidebilirsiniz. Yalnız burada da girişte bazı sorularla karşılaşıp cevaplarınıza ve tipinize göre içeriye alınmama durumları mevcut söylemiş olalım. Biz bir önceki Berlin çıkarmamızda mekana girmek istemiş, önündeki ucu bucağı belli olmayan sırayı görüp yolumuza devam etmiştik…
Minimal Bar
Friedrichshain’de konumlanan Minimal Bar, içerisinde farklı odaların bulunduğu salaş ve hoş bir bar. Haftanın çoğu günü DJ set ile house müziğin hakim olduğu mekanda dans edebileceğiniz bir alan da var, masa tenisi oynayabileceğiniz bir alan da. Menülerindeki bira ve kokteyl çeşitleri ile iyi bir gece geçirmek mümkün.
Klunkerkranich
Tam bir gizli mekan başkenti olan Berlin’in bulması zor mekanlarından birindeyiz. Neukölln semtindeki Arcaden Alışveriş Merkezi’nin en tepesinde bulabileceğiniz Klunkerkranich, otopark alanından dönüştürülmüş bir açık hava barı. Hava güzelse tadını çıkarabileceğiniz bu bara gün batımında gidip Berlin’le romantik bir ilişki kurabilirsiniz. Bu mekan aslında şehirdeki boş ve terk edilmiş alanların dönüştürülerek kullanıma açılmasının da iyi bir örneği. Girişinde küçük bir ücret ödemeniz gerektiğini de unutmayın.
Panke Culture
Şehrin ara sokaklarında gizli ve zor bulunan mekanlarından Panke, aynı zamanda en underground ve yaratıcı olanlarından. 150 metrekarelik bir alana sahip olan mekanda sergiler, söyleşiler, tiyatro oyunları, müzik etkinlikleri gibi pek çok deneyime katılmak mümkün. Wedding semtinde konumlanan Panke’nin vegan ve vejetaryen yemek alternatiflerinin de olduğu kafesi farklı etkinliklere alan tanıyor. Panke Culture, var oluş amacını şöyle açıklıyor: “Berlin’de deneysel yaratıcılığı teşvik etmenin yanı sıra, gelecek vaat eden yaratıcı Wedding sahnesi için alternatif bir buluşma noktası sunmak.”
Çocuk ve hayvan dostu Panke’de etkinlikler özellikle Nisan’dan itibaren hareketlenmeye başlıyor, mekan Çarşamba-Pazar günleri arasında 12.00’den itibaren açık. Instagram hesaplarından güncel etkinlikleri takip edebilirsiniz.
Badehaus
Friedrichshain’deki bir diğer popüler mekan Badehaus, hem bir konser alanı hem de gece kulübü olarak işlev görüyor. Mekanın kurulu olduğu alan eskiden bir tren tamir istasyonu iken 1999 yılında dönüştürülmüş. Şu an içerisinde gece kulübü, sanat galerisi, bira fabrikası, bit pazarı ve konser salonu bulunuyor. Mekanda yıllardır dünyanın pek çok yerinden farklı müzik tarzlarında yüzlerce konser gerçekleştirilmiş ve devam da ediyor. Yani mekan, müzik konusunda oldukça evrensel; Japon psychedelic blues, Kazak hiphop, klasik caz, afro-house, heavy metal, elektronik pop, punk ve çok daha fazlası Badehaus’un hoparlörlerinden yükselebiliyor. Gitmeden önce websitelerinden etkinliklere bakmak iyi fikir.
Bar Beckett’s Kopf
Berlin’de iyi düşünülmüş bir kokteyl bar arıyorsanız doğru yerdesiniz. Karı koca ikilisi Oliver Ebert ve Cristina Neves tarafından Prenzlauer Berg semtinde açılan ve yaşatılan Beckett’s Kopf, şehrin ve hatta ülkenin en iyi kokteyl barı namına sahip. Ara sıra DJ performanslarının da olduğu mekandaki içkilerin bir kısmı Alman ve Avusturya içki fabrikalarının isimlerini taşıyor. Kokteyl severler olarak biz maalesef vakitsizlikten deneyimleyemedik ama bu alanda iddialı bir yerde kokteyl denemek isterseniz siz mutlaka uğrayın. Kokteyl fiyatları 13-18€ arasında değişiyor.
Luzia
Türkiye’den tanıdık bir simanın, yönetmen Kaan Müjdeci’nin sahibi olduğu Luzia, Kreuzberg’in en hip mekanlarından biri. Mevsimsiz ve zamansız bir şekilde her daim kalabalık olan barda yer bulmak için öğlen veya akşam üstüne doğru gelmenizi tavsiye ederiz. Birer bira veya kokteyl içip muhabbet edebileceğiniz hoş bir ortamı var Luzia’nın. Bir de tabii semtten kaynaklı Türk popülasyonu yüksek…
Lugosi
Biraz karanlık ama oldukça minimal bir iç dizayna sahip olan Lugosi, Kreuzberg’de konumlanan başarılı bir kokteyl bar. Menüsünde klasik kokteyllerin yanı sıra mekana özel kokteyl seçenekleri ve özenle seçilmiş şaraplar mevcut. Belki tüm gece takılmalık değil ama birkaç kokteyl denemek için uğramalık, en azından biz öyle yaptık. 🙃
Die Perle
Yine bir kokteyl bar olan Die Perle, Reichenberger Caddesi üzerinde Lugosi’ye birkaç yüz metre uzaklıkta konumlanıyor. Lugosi’deki deneyiminiz tamamlandığında Die Perle’ye uzanıp menüsündeki klasik ve modern kokteyllere geçiş yapabilirsiniz.
Dünya Mutfağı
Kitten Deli
Tavsiye üzerine gidip bayıldığımız mekanlar listesinden Kitten Deli; hem kendi ev yapımı ekmeklerini üreten bir fırın, hem kahvaltı seçeneklerinin olduğu bir kahvaltıcı, hem de Levanten mutfağını oldukça başarılı bir şekilde uygulayan bir restoran. Kreuzberg ve Neukölln arasında bir yerlerde konumlanan mekanın İsrailli şefi Yuval Belhans’ın elinden bir brunch, öğle yemeği veya erken akşam yemeğinin tadına mutlaka bakın. Vejetaryen ve vegan seçeneklerin yoğunlukta olduğu menüsünden biz humus, fırınlanmış patlıcan, şakşuka gibi lezzetler denedik ve menüde tadına bakamadığımız diğer lezzetler aklımızda kala kala mekandan ayrıldık…
No Bananas
Yemek, içki ve müziği birleştiren No Bananas’ın sahibi, Türkiye’den Berlin’e göçen Nevzat Ataray. “Ye, iç, paylaş” sloganıyla hayatına devam eden mekanda Türkiye’ye özgü geleneksel yemekler, modern ve usta dokunuşlarla yorumlanmış. Menüsünde keşkek, hünkar beğendi, şakşuka, çıtır mantı gibi pek çok bizden lezzet mevcut. Minimal bir anlayışla tasarlanmış sıcak iç mekanında birer kadeh rakı veya şarap eşliğinde leziz yemeklerin tadına bakmak için Kreuzberg’in yolunu tutabilirsiniz.
Kimchi Princess
Girişte bahsettiğimiz gibi Berlin dünya mutfağı konusunda dünyanın başkenti olabilecek şehirlerden ve Türkiye, Orta Doğu ve Asya mutfakları bu lokomotifin başını çekiyor. Kore mutfağının şehirdeki en iyi elçisi sayılan Kimchi Princess de şehirde Kore usulü barbekü denemek için en doğru adres. Yemek menüsünde barbekünün yanı sıra atıştırmalıklar, salatalar, klasik Kore yemekleri ve Kore usulü tatlılar mevcut. İçki tarafında ise Kore mutfağından geleneksel çaylar, soğuk içecekler, bira ve şarapların yanı sıra kendi reçeteleriyle oluşturdukları harika kokteyller var.
Chungking Noodles
Şehirde ev yapımı noodle yemek için ChungKing’e uğramanızı tavsiye ederiz, tabii baharat ve acı konusuna ılımlıysanız. Şangay doğumlu şef Ash Lee’nin 2019 yılında açtığı ve o günden beri full çeken mekanda Chongqing usulünde yapılan; zencefil, sarımsak ve Şili biberi yağıyla soslanmış noodle’lar insanı terletecek cinsten. Ancak baharat ve acı seviyorsanız kesinlikle denemeye değer.
Wheng Cheng
Çin usulü noodle yemek için bir diğer tercihiniz Wheng Cheng olabilir. Shanxi eyaletinden gelen Biang Biang erişteleri, kalınlıkları ve uzunlukları ile ünlü; burada yiyeceğiniz noodle da tam olarak böyle olacak. Mekanda sipariş ettiğiniz noodle’lar siz izlerken hazırlanıyor.
Il Casolare
Berlin’de iyi bir İtalyan usulü pizza yemek ve yanında ev yapımı şarap içmek için Il Casolare en çok tercih edilen mekanlardan. İnce hamuru, bir kişi için gayet yeterli olacak büyüklüğü ve herkesi memnun edecek içeriğiyle (vegan veya etçi) pizzaları çok sevilen Casolare, farklı şehirlerde pizza deneyimlemeyi sevenlerdenseniz bir öğününüzü mutlaka kapatması gereken bir mekan.
Malafemmena
Berlin’de gerçek bir Napoliten pizza deneyimi yaşamak için sizi Schöneberg’deki pizzacı Malafemmena’ya alalım. Pizzalarını lisanlı Napoliten fırında (Forno Valoriani) pişiren, mutfağında İtalya’da yetişmiş şeflerin çalıştığı bu mekan şehrin en iyi pizzacıları arasında sayılıyor. Funghi, Salame veya Diavola gibi geleneksel pizzaların yanı sıra füme mozzarella peyniri, ev yapımı pesto veya trüf yağı gibi malzemelerle hazırlanan pizzalar da menüde yer alıyor.
Sokak Lezzetleri
Mustafa’s Gemüse Kebab
Berlin’de Türk dönerini sebzeli, bol malzemeli, soslu ve üzeri peynirli versiyonuyla meşhur eden Mustafa’s Gemüse Kebap, şehrin en ünlü tavuk dönercisi. Münih’te yoğun ısrarlar üzerine açtığı şube dışında başka hiçbir şubesi olmadan yıllardır Mehringdamm’daki büfesinde hizmet veriyor. Yani büyük bir mekana geçmek, konseptleşmek, modernleşmek gibi dertleri hiç olmadan yoluna devam ediyor bu mekan. Bunu da büyümek=kaliteyi düşürmek olarak açıklıyor. İster şakır şakır yağmur yağsın ister kar çamur olsun önünde hep metrelerce kuyruk var bu yüzden de, kimi ilk kez denemeye kimi tekrar tekrar yemeye geliyor. Üstelik sadece Almanlar ve Türkler değil dünyanın dört bir yanından insanlar görebilirsiniz bu kuyrukta. Bu üne kavuşmasını sağlayan etkenlerden biri de dünya markası Diesel’in mekana ve aslında onun yarattığı hipster ruha özgü bir koleksiyon çalışmış ve tanıtımı için de oldukça yaratıcı bir reklam filmi çekmiş olması olabilir.
Bu arada mekanın sahibinin adı Mustafa değil, bu başarının arkasındaki isim 7 yaşında Almanya’ya göçen Tarık Kara. Hem Mustafa’nın bizim kültürümüzden bir isim oluşu hem de Mustafa Kemal Atatürk ve İslam dininin peygamberi Muhammed Mustafa’ya atıfta bulunmak için mekanın ismini bu şekilde belirlemiş Tarık Bey. Bizce bu da oldukça başarılı bir hamle…
Curry 36
Mustafa’ya komşu bir konumda bulunan Curry 36, Berlin’in en bilindik sokak lezzetlerinden currywurst’ü denemek için harika bir lokasyon. Domuz etinden yapılan bu sosisin vegan seçeneği dahil olmak üzere çeşitli versiyonları, köri ve ketçap ile hazırlanan bir sos eşliğinde ve yancısı patates kızartması ile servis ediliyor. Büfevari dükkandan siparişinizi alıp mekanın önündeki masalarda ayakta lüpür lüpür tüketiyorsunuz sosisi. Tabii Mustafa’nın dönerinden de yiyecekseniz bir sosis yeterli olacaktır, deneyimle sabit.
Kebap with Attitude
K.W.A. yani Kebap With Attitude, Berlin’de kebap konusunu dönüştüren ve modernize edip zenginleştiren yenilikçi bir mekan. En baştan söyleyelim işletmecileri Türk değil, ama belli ki bizim mutfağa oldukça ilgili Almanlar. Menüsünde klasikten mangolu veya trüflü seçeneklere kadar çeşitli kebap alternatiflerinden acılı ezme, humus gibi yancılara kadar pek çok seçenek var. İçecek bölümünde ise klasikler haricinde Ayran with Attitude yani alkollü ayran ve Yeni Rakı Margarita gibi gördüğümüzde bizi şoka sokan deneysel içecekler mevcut. “All kebabs are beautiful” yani A.K.A.B gibi bir sloganla yola çıkan K.W.A.; iç mekan tasarımı, duvarlardaki sloganları, menüsündeki “Vallah Vegan” gibi eğlenceli yemek isimleri ve genel tarzıyla şehrin en yaratıcı ve hipster ruhlu kebapçısı olarak parıldıyor.
Burgermeister
“Şehrin en iyi burgercisi kim?” diye sorsalar, bir kez buraya yolu düşmüş herkes kuşkusuz Burgermeister’ın ismini zikredecektir. Şehirde birkaç şubesi bulunan Burgermeister’ın Oberbaumstrasse üzerinde, metro istasyonunun yer aldığı bir üst geçidin altında konumlanan şubesi, eskiden tren istasyonunun tuvaleti olarak hizmet vermekteymiş. Yeşil cepheli dükkanın üzerinde hala kadın ve erkek tuvaletlerini gösteren tabelalar da duruyor. Şehirdeki bazı dönüşümler gerçekten çok yaratıcı… Biz bu ve Kreuzberg’deki şubelerine farklı zamanlarda gittik ve her seferinde güzel sıra bekledik. Ama sonrasında Burgermeister’ın burgeri, patatesi, banmalık cheddar sosu ve birasıyla yaşadığımız aşk buna değdi…
Five Guys
Menüsünden ortamına gerçek bir Amerikan burgercisi deneyimi içinse sizi Five Guys’a alalım. Biz yurt dışına çıktığımızda eğer bir Five Guys restoranı görüyorsak illa ki içeri sızıp birer hamburger yanında da milkshake götürüyoruz. Berlin’de de Alexanderplatz’daki şubesinde aynı işlemi sürdürdük. F/p açısından bir tık pahalı olsa da seviyoruz, n’apalım…
Kahvaltı
44 Brekkie
Prenzlauer Berg ve Friedrichshain’de birer şubesi bulunan 44 Brekkie, çeşit çeşit içeriğiyle harika sandviçler ve kahvaltı tabakları yapan bir brunch ve kahvaltı mekanı. İçinden sosların aktığı lezzetli sandviçleri haricinde kruvasan, brioche and berliner’lerini de deneyebilirsiniz. Avustralya stilindeki mutfağından gerçekten çok leziz şeyler çıkıyor, bu yüzden de son dönemlerde şehrin en popüler kahvaltı noktalarından biri sayılıyor. Rezervasyon almıyor, ama gidip sıra beklemeye değer…
Frühstück 3000
Eski lüks otel şefleri Maxi, Martin ve Lukas’ın eseri olan Frühstück 3000, Berlin’de en iyi kahvaltıyı sunmak için yola çıkmış. Mekan, Schöneberg’in kuzeyinde, Nollendorfplatz ve Bülowstrasse arasında, yani gece hayatının yoğun bir şekilde yaşandığı bir bölgede konumlanıyor; gerçek bir hangover’ı atlatmak için destek ekibi gibi… Mutfağından oldukça yenilikçi lezzetler çıkıyor; rozbifli focaccia’lar, havyarlı egg benedict’ler, çeşit çeşit burrito’lar, kremalı kurabiyeler, soslu sosisler… Mekan pazartesiden pazara 08-16 arası açık.
House of Small Wonder
“All day brunch” konseptiyle yola çıkmış olan bu mekan, özellikle iç ve dış tasarımı ve elbette mutfağının başarısıyla şehrin en popüler kahvaltı mekanı olarak nam salmış durumda, gitmeyeni dövecek olsalar o mekan bu olurdu o derece… Sarmaşıklarla bezeli bir binanın alt katında konumlanan ve bu sebeple bahçesinde otururken harika bir atmosfer içinde kaldığınız restoranın iç mekan dekorasyonu da şahane; yani ismindeki “wonders” bizce hem mekan dekorasyonuna hem de menüsündeki harikalara gönderme yapıyor. Aslında Williamsburg/New York menşeili olan mekan Berlin Mitte’de açıldıktan sonra büyük başarı elde ediyor. Japon-Amerikan mutfağından lezzetlerin olduğu menüsünde yoğurtlu ev yapımı müsliden Japon usulü Miso çorbasına kadar pek çok seçenek mevcut.
Pastane ve Fırınlar
Bu bölümde aslında çok daha fazla öneri verebilirdik ama biz Berlin’de denediğimiz her fırını buraya yazmaya kalksak liste uzar gider diye iki tanesini öne çıkardık. Dememiz o ki, şehirde her köşe başında bir “bäckerei” yani fırın var ve bunların çoğunda çok başarılı brezel’ler, sandviçler, kekler, berliner’ler vs. mevcut. Aşağıdaki ikisi ise son gidişimizde bizi mest eden iki mekan olarak kayıtlara geçti.
Albatross Bakery
Bizim özellikle brezel yemek için gittiğimiz Albatross aslında yaptığı her şeyde çok başarılı bir fırın. Öncelikle içerideki her şey kendi fırınlarından taze çıkıyor; kruvasanlar, apple strudel’ler, berliner’ler, çeşit çeşit tatlılar ve çok daha fazlası… Biz brezel ve kruvasan denedik, 10 üzerinden 10 puan ile tanıştığımıza çok sevindik.
Brezel nedir? Geleneksel Alman çöreği diyebileceğimiz brezel (ingilizcesi pretzel, ayrıca bretzel, breze gibi bir sürü isimle de anılıyor), dışı sert ve çıtır, içi daha yumuşak bir hamur şeklinde, üstünde kaya tuzu olan bir fırın ürünü. Pekmeze benzeyen Barley malt özü ile tatlandırılan brezel, sade ve tereyağlı seçenekleriyle fırınlarda satılıyor. Bizim simide benziyor gibi ama benzemiyor da. Biergarten’larda biranın yanında brezel yemek oldukça geleneksel bir adet, üstelik oradakiler genelde 2-3 kişilik dev brezel'ler olarak karşımıza çıkıyor. Biz de kendisini çok seviyor ve her Berlin seferimizde hiç usanmadan bilmeden tüketiyoruz. Berliner nedir? Geleneksel bir Alman pastası. Yapılışı ve formu itibariyle donut'a benziyor. Mayalanmış hamurun yağda kızartılması sonrası ikiye bölünerek içine marmelat veya reçel konulması ve üzerine pudra şekeri dökülmesiyle elde ediliyor. Ve işin garibi, isminin aksine Berlin’de bu tatlıya "Pfannkuchen" deniyor. "Berliner" ismi ise daha çok kuzey ve batı Almanya’da kullanılıyor.
Brammibal’s Donuts
Berlin’de 6 farklı noktada şubesi bulunan Brammibal’s Donuts, vegan donat’ları ve sürdürülebilir mutfak anlayışıyla öne çıkıyor. Eğer tatlı düşkünü biriyseniz içeriye girdiğinizde tatlı krizinden başınız dönebilir, kararsızlıktan canınız sıkılabilir. Keza Red Velvet, Strawberry New York Cheesacake, Rhubarb Crumble, Boston Cream ve çok daha fazlası beni seç diye gözlerinizin içine bakıyor olacak…
Kahveciler
Café Strauss
Eski bir şapelin cenaze salonundan harika bir kahveciye dönüşümün hikayesine hoş geldiniz. Mimar Martin Strauss ve eşi Olga’nın bu dönüşme imza attıkları 2013 yılından bu yana, “mezarlık kafe” konseptindeki Cafe Strauss’da şehirdeki en başarılı kahve ve tatlılar sunuluyor. Bergmannstrasse üzerindeki kafede boş masa bulmak için biraz enerji sarf etmek gerekiyor.
The Barn
Şehrin birçok yerinde şubesi bulunan hatta sınırları aşıp Dubai’ye de bir şube açan Barn, üçüncü nesil kahveci yarışlarında Berlin’de ipi göğüsleyen mekanlardan. Şehirde gezinirken illa ki karşınıza bir tanesi çıkacaktır, girip birer kahve eşliğinde tatlılarıyla gün ortası molanızı verebilirsiniz.
Five Elephant
The Barn ile birlikte hipster kahveci akımına kapılan bir diğer mekan olan Five Elephant da kahve işinde çıtayı aşmış işletmelerden. Zaten kendi şubeleri haricinde bazı dükkanlarda The Barn veya Five Elephant kahvelerinin satıldığını da görebilirsiniz. Tıpkı bizdeki Kronotrop veya Petra gibi…