Nasıl ki Havana yazımızda ülkenin başkentini, “zaman durmuş, ama hayat akıyor” diye tanımladıysak, Trinidad da bize geçmişte bir yerlerde takılı kalmış ve sanki sürekli o tarihi yaşayan bir şehir hissiyatı verdi. Sömürge yıllarının izlerini sokaklarından mimarisine, evlerin içlerinden restoranların tuvaletlerine dek her yerde sürebileceğiniz şehrin bugün kaderi, dış cepheleri renk renk evleriyle fotoğraflarda boy göstermek olmuş. Bu yüzden, şehre adımımızı attığımız andan itibaren hikayesi çok da tanıdık olmayan tarihi bir filmin setinde geziyor düşüncesi aklımızdan hiç çıkmadı. Ve neden bu kente gelen herkesin buradan pozitif duygularla ve değerli anılarla ayrıldığını anladık. Renklerin ve geçmiş zamanın başkenti Trinidad, ziyaretçilerine, benzeri zor bulunur bir zaman yolculuğu deneyimi sunuyor.
Trinidad’da ne yenir, nerelere gidilir gibi detaylara geçmeden önce, kentin tarihine de bir göz bakalım, madem etkisi bugün bu denli her yerde… 1988 yılından beri Unesco Dünya Mirası listesinde kendine yer bulan şehirde yaşam 1500’lü yıllarda başlıyor. Sömürge yıllarında ülkenin en zenginleri ve aristokratlara ev sahipliği yapan şehir, 1800’lerde başlayan şeker kamışı üretimiyle refaha kavuşuyor. Tabii ki bu refah sadece zamanın zenginleri için… Küba’nın en iyi korunmuş kolonyal mimarisini Trinidad’da görebilirsiniz. Bu arada ülkedeki neredeyse her şeyin sahibi ve karar mekanizması olan hükümet, Trinidad’ın meşhur evlerinin renklerine de karar veren merci.
BU YAZIDA NELER VAR?
Trinidad Gezi Durakları
İlk durak sokaklar… Burada eğer sadece 1 gününüz varsa bunu, şehrin sokaklarını arşınlayıp tarihi yapıları, evleri, arabaları bol bol fotoğraf çekmeye ayırın. Bu sokak arşınlama aktivitesini mutlaka haritayı kapatarak yapın, bu plansız rotada karşılaşacağınız insanları, evleri, pencereleri, çıkmaz sokakları ve çok dahasını hiç unutamayacaksınız…
Plaza Mayor
Trinidad sokaklarını arşınlamaya Plaza Mayor’dan başlayabilirsiniz. Burası, şehrin kalbinin attığı meydan. Eskiden toprak sahibi zenginlere ait olan meydandaki evler, Küba hükümeti tarafından farklı temalarda müzelere dönüştürülmüş. Meydandaki merdivenlerde sürekli canlı müzik var, akşam olduğunda ortam daha da canlanıyor ve kendini sahneye atan herkes iyi-kötü Salsa yapıyor. (Biz bu seferlik izledik, bir dahaki sefere antrenmanlı gelmeye karar verdik).
Meydana yakın bir bölgede kurulan lokal pazarda ise çeşitli ahşap objelerden tekstil ürünlerine kadar pek çok hediyelik eşya seçeneği mevcut.
National Museum of the Struggle Against Bandits
Ziyaret ettiğiniz her şehri kuş bakışı seyretmek sizin de zevklerinizden biriyse burayı notlarınıza kaydedin. San Francisco de Asis Convent olarak da bilinen müzenin şehrin sembolü olan kulesine çıkıp Trinidad’ın uçsuz bucaksız şeker kamışı tarlalarını ve rengarenk evlerini uzun uzun seyredebilirsiniz. Müzenin zemin katındaki avlusunda devrim günlerinde kullanılan araçları, objeleri ve o zamandan fotoğrafları görebilirsiniz.
Müzeye doğru giden yolda, büyük bir ağacın altında konumlanmış olan bir grup müzisyen, yol üstünde güzel bir durak oluşturuyor. Zaten Havana gibi Trinidad’ın da her sokağından farklı renkler ve sesler yükseliyor; bu sayede bir sokakta “Chan Chan”, sola dönünce “Guantanamera”, az ötede daha lokal bir ezgi dinlemeniz mümkün oluyor. Dinlediniz mi? O zaman ödemeleri alalım! Bir de fotoğraf ve hatta video mu çektiniz, pamuk eller kesin cebe, şipşak çekip kaçmaya çalışmayın. Gerçekten kaçanlar var. 😅 Şaka bir yana, tüm gün o sıcağın altında aynı şarkıları çalıp gülümsemekten yorulmayan sokak müzisyenleri bizce bunu zaten hak ediyor. Biz de “Grupo Surpresa Trinitaria” adlı bu gruba ödememizi CD’lerini alarak yapmıştık. Bugüne kadar açıp dinleyememiş olsak da bu hatıranın canlı kanıtı oluşuyla anlamlı bir CD bizim için.
Museo de Arquitectura
Sömürge zamanlarının en zengin şeker baronlarından Sánchez Iznaga’ya ait bir ev olan yapı, şu an müze olarak gezilebiliyor. Mekan, o zamanın zenginliğini algılayabilmek için güzel bir deneyim sunuyor.
Museo Romantico
Adı sizi yanıltmasın, 1740 tarihli bu yapı o zamanlar İspanyol kont Nicolás de la Cruz Brunet’e aitken 1974 yılında müzeye dönüştürülmüş. Yine o zamanların zengin ev hayatına dair bir deneyim için ziyaret edebilirsiniz.
Valle de Los Ingenios (Şeker Kamışı Vadisi)
Eğer şehirde geçirecek ekstra bir gününüz daha varsa (yoksa da bizce yaratın), 1800’lerde şeker kamışı tarlalarıyla çevrili olan Valle de Los Ingenios’a mutlaka trenle gidin. Şehir merkezindeki gardan kalkan 100 yıllık bir buharlı trenle yapacağınız yemyeşil bir yolculuğun sonunda 18. ve 19. yüzyılda binlerce kölenin çalıştığı şeker kamışı tarlalarına varıyorsunuz. Büyük şeker üreticilerinin fabrikalarının hala var olduğu bölgede, o zamanın en zengin ailelerinden ailelerinden Iznaga Ailesi’nin evi, Guaimaro ve San Isidro çiftliklerini görebilirsiniz. Ayrıca 1800’lü yıllarda tarlalardaki çalışmaları gözetlemek için yapılmış olan Iznaga Kulesi’ne çıkıp bölgeyi yine kuş bakışı seyretmelisiniz.
Trinidad Sahilleri
Ve şehirde geçireceğiniz üçüncü bir gününüz varsa, bunu Trinidad’ın okyanus kıyısındaki mis gibi sahillerinde dinlenerek geçirebilirsiniz. Merkeze 12 km uzaklıktaki Playa Ancon en çok tercih edilen sahillerden, taksi veya otobüs ile gidilebiliyor.
Trinidad’da Nerede Kalınır?
Trinidad, Havana’ya göre bu konuda daha az alternatife sahip olsa da konaklayabileceğiniz güzel evler mevcut. Biz de bu evlerden birinde, Casa Giraod’da kaldık. Merkezde bulunan Casa Giroud, standart bir oda ve çok hoş bir teras sunuyor. Şehirdeki kalınacak yer alternatiflerini buradan inceleyebilir ve rezervasyon yapabilirsiniz.
Trinidad Yeme-İçme Durakları
Biz şehirde vaktimizi en çok, kaldığımız casa’nın restoranı olan Cafe Giroud’da geçirdik. Yemekleri de içkileri de oldukça başarılıydı. Bunun haricinde önerebileceğimiz mekanları da sıralayalım:
Casa de la Musica
Yukarıda Plaza Mayor’u anlatırken bahsettiğimiz meydandaki merdivenlerde konumlanan bir açık hava mekanı burası. Tavsiyemiz, Trinidad’daki ilk akşamınızda buradaki merdivenlere oturup mojito’larınızı da alarak sahnedeki müziğe ve dansa kendinizi kaptırmak.
Obbatala
Plaza Mayor’a uzanan bir ara sokakta bulunan mekan, bir binanın terasında konumlanıyor. Deniz ürünlerinde iddialılar. Güzel bir akşam yemeği için uğrayın.
La Canchanchara
Ülkenin meşhur içkisinden esinlenerek konmuş ismiyle şehrin az sayıdaki barlarından biri. Bahçesinde oturup canlı müzik eşliğinde tatlı canchancara’larınızı yudumlayabilirsiniz.
Bar Restaurante Esquerra
Plaza Mayor’un tam göbeğinde bir restoran. Öğle yemeği için uğrayıp canlı müzik eşliğinde dinlenebilirsiniz.
Trinidad rehberini birkaç ipucu ve son sözle bitirelim;
- Bu şehre kesinlikle en az 2 gün ayırın. İlk günü sokaklarında ve şehrin kalbinde; ikinci gününüzü ise buharlı tren yolculuğu ve şeker kamışı vadisinde geçirin.
- Trinidad’a biz kiraladığımız araba ile Santa Clara’dan yaklaşık 3 saatte geçtik. Aslında bu tavsiye tüm Küba seyahati için geçerli: Kesinlikle Küba’da birden fazla şehir gezin ve bunu araba kiralayarak yapın. Bu sayede yeşilliğin ve ıssızlığın ortasında arabanızı durdurup evden çok uzakta hayallere dalabilirsiniz.
- Trinidad’daki puro fabrikasına uğrayıp hem puroların yapım sürecini izleyebilir hem de puro satın alabilirsiniz.
Bir sonraki Küba seyahatimizde, Varadero’ya ayırdığımız zamanın hepsini Trinidad’a ayıracağımıza söz veriyoruz…