Bir hafta süren Küba seyahatimiz boyunca kat ettiğimiz tüm yollar ve ziyaret ettiğimiz tüm şehirlerin hepsi bize öyle gelse de Havana sanki biraz daha zamansız, bugüne ait değilmiş gibiydi. Saatler bir noktada takılı kalmış ve zaman akmıyor, ama hayat akıyormuş gibi… Küba’nın olduğu gibi, dünya üzerindeki tüm toprakların ve toplulukların elbette iyi-kötü günleri, savaş ve barış zamanları, inişli çıkışlı dönemleri oldu. Fakat Küba’nın alışkın olmadığımız kültürel ve sosyal yapısı, yakın dönem tarihinin getirdiği “siz hepiniz, ben tek” durumu, sanki başkentin sokaklarındaki insanların yüzlerine de yansıyor. Romantik bir durum değil bahsettiğimiz, yüzlerce veya onlarca yıl önce yaşananların günümüzün ruhuna yansımasının tarihi gerçekliği aslında. Barok tarzı kolonyal binalar, klasik Amerikan arabalarıyla dolu meydanlar, sokaklardan ve kafelerden yükselen geleneksel Küba müziğinin de bunda etkisi vardır elbette…
Karayipler’in en büyük ülkesi Küba’nın başkenti, İspanyolca tam ismiyle San Cristóbal de La Habana, aynı zamanda nüfusuyla Karayipler’in en büyük şehri. 1515 yılında İspanyol kâşif Diego Velázquez de Cuéllar tarafından ülkenin güney kıyısındaki bir lokasyonda kurulmuş (Havana’nın paralelinde tam güney sahilinde bugünkü Batabano şehri) ve 1519’da ülkenin kuzey kıyısındaki bugünkü adresine taşınmış. Meğer biz gittiğimizde şehir 500. yılını kutluyormuş. 1607’de ise İspanyol kolonisi Küba’nın başkenti olmuş. Bölgenin en önemli limanı ve ticaret noktası olan Havana yıllar boyu korsan saldırılarına, salgınlara, yağmalara, yakılmalara maruz kalmış. Şehir, kısa bir süre İngilizler tarafından ele geçirilmiş (İngilizler’in adım atmadığı yer mi var…) İspanyol hakimiyeti altındaki Havana, 20. yüzyıl itibariyle ABD’nin tabiri caizse pis işleri için kullanmaya başladığı küçük kardeşi haline gelmiş. Uzun yıllar ihtişam ve sefalet kol kola gezmiş. Ta ki 1959’da başarıya ulaşan devrime kadar…
BU YAZIDA NELER VAR?
- Havana’da Nerede Kalınır?
- Havana İçinde Ulaşım
- Havana Gezi Durakları
- Eski Havana’ya Hoş Geldiniz!
- Plaza de la Revolución (Devrim Meydanı)
- Universidad de la Habana (Havana Üniversitesi)
- Parque John Lennon (John Lennon Parkı)
- Christ of Havana
- Centro Cultural Casa del Che en La Cabaña (Che House Kültür Merkezi)
- Castello del Morro (El Morro Kalesi)
- Museo de la Revolucion (Devrim Müzesi)
- Malecon
- Callejon de Hamel
- Plaza Vieja
- Parfüm Müzesi
- Havana Club Rom Müzesi
- Partagas Puro Fabrikası
- Havana Yeme-İçme Durakları
- Dikkat Dikkat: Havana’da Ne, Nereden, Ne Kadar Alınır?
Havana’da Nerede Kalınır?
Öncelikle Havana’da lokasyon olarak nerede kalalım sorusunu yanıtlayalım: Havana’da önerilen konaklama bölgelerinin hepsi kendince özelliklere sahip. Kimi sizi şehrin en beğenilen noktalarının ve hiç durmayan gece hayatının yanına konumlarken, kimisi tarihin derinlerine bir yolculuğa çıkaran sokaklarından birine kondurur. Şehrin en popüler konaklama noktaları Eski Havana, Vedado ve Centro Habana. Biz görmek istediğimiz yerlere yakınlığı ve tarihi dokusu sebebiyle Eski Havana’da konakladık. Önerir miyiz? Kesinlikle…
Küba’da konaklamak için iki yöntem var: Casa particular ve oteller. Kübalı aileler tarafından devlet onaylı özel bir girişim sistemi altında sunulan aile yanı konaklama imkanı veren Casa Particular (özel ev) seçeneği, hem Küba kültürüyle tanışma açısından hem de bütçenize uygun bir konaklama imkanı sunması açısından oldukça tercih edilen bir yol. Biz Trinidad’da bir casa particular’da konakladık. Detayları Trinidad Seyahat Rehberi yazımızdan okuyabilirsiniz. Gecelik ortalama fiyatlar, paylaşımlı bir evin odasını kiraladığınızda ödeyeceğiniz 10 CUC’tan başlıyor, havuzlu bir villada konaklamak isterseniz yüzlerce CUC’a kadar çıkabiliyor. Kiralama yapabileceğiniz pek çok site var.
Havana’da “Loft Habana” isimli butik bir otelde kalmayı tercih ettik. Loft şeklindeki odaları, geniş avlusu, bir yanı Eski Havana sokaklarına diğer yanı Havana limanına bakan terası, internet erişimi gibi özellikleriyle tavsiye edeceğimiz bir oteldi. Deneyimlemediğimiz ama listemizdeki diğer otelleri de söylemeden geçmeyelim:
Havana İçinde Ulaşım
Ne Havana’da ne de diğer şehirlerde ulaşım aracına pek ihtiyacımız olmadı. Tüm şehirler yürüyerek gezilebilecek nitelikte. Hatta mutlaka yürüyün ki Havana sokaklarında görebileceğiniz farklı bir yapı, bir park veya bir yüz sizi şaşırtsın. Sadece havaalanı ulaşımı ve kaldığımız yere biraz uzak olan Fábrica de Arte Cubano’ya gitmek araç kullandık. Havaalanına gidiş-geliş için pazarlığa oldukça açık olan taksileri tercih ettik. Fábrica de Arte Cubano’ya giderken de şeklini Hindistan cevizinden alan Coco taksilerden birine bindik. Yine pazarlığa açık olan bu coco taksiler ve açık hava bisiklet taksiler, ihtiyacınız yoksa bile deneyimlenmeli.
Havana Gezi Durakları
Havana’nın insanda bıraktığı hissiyat tam olarak kentin bir açık hava müzesi olmasıydı. Belki bundan çok daha fazlası; şehir bir açık hava sahnesi, bir açık hava sineması ve hatta bir açık hava kabaresiydi. Zamansız şehrin sokakları hep canlı ve bizimle daima konuşur vaziyetteydi. Aşağıda görülmesi gerektiğini düşündüğümüz noktaları listeliyoruz ama bunların başına, Havana sokaklarını mutlaka uzun uzun adımlamak gerektiğini de ekliyoruz.
Eski Havana’ya Hoş Geldiniz!
Pandemi öncesinde her yıl 1 milyondan fazla gezgini misafir eden şehir, yapısal olarak 3’e bölünmüş durumda: Old Havana (La Habana Vieja), Vedado ve yeni mahallerlerden oluşan diğer bölge. Kolonyal zamanlardan bugüne büyük izler taşımış olan şehrin kalbi Old Havana, 1982 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınmış. O zamandan bu yana hem şehri ayağa kaldırmak hem de turizm geliri kazanmak amacıyla bu bölgede restorasyon çalışmaları sürüyor. Daracık ve uzun sokakları, Arnavut kaldırımlı meydanlarıyla Old Havana’da dikkatimizi asıl çeken şeyse, yaşı yetenlerin eski Türkiye’de benzerlerini hatırlayabileceği kapıları hiç kapanmayan evlerden oluşan mahallelerdi. Merakımıza yenik düşerek ama çaktırmadan kapılardan içeri baktığımızda, varsa televizyona göre konumlandırılmış oturma odaları, karanlık odalarda çok eski koltuk takımları ve mobilyalar gözümüze çarptı. Eski Havana evlerini fotoğraflama hayali ise bir sonraki gezimize kalan şeylerden biri oldu.
Klasik Araba Turunda Görülebilen Mekanlar
İlk kural: Şehrin pek çok noktasına konumlanmış olan klasik arabalar ile bir tura çıkmadan Havana terk edilmez. İkinci kural: Klasik araba turuna öğle saatlerinde, güneş kremi olmadan ve şapkasız çıkılmaz. Biz maalesef ikinci kurala uymadık… Klasik arabaların gökkuşağı renkleri gibi sıralandığı meydana vardığımızda, güneş tepemizde cayır cayır yanıyordu. Daha da garibi, kalabalık bir sezonda gitmiş olmamıza rağmen onlarca araba tura çıkmayı bekliyordu, yani şehrin en favori aktivitesi fazla rağbet görmemiş gibiydi. Beğendiğimiz kırmızı Chevrolet’nin sahibiyle girdiğimiz pazarlıkta işler daha da garipleşti; uzun tur için söylediği fiyatı tam 3 kez yarı yarıya indirdi. Tüm bu garipliklerin sebebini tura başladığımızda anladık. Hissedileni 45-50 dereceye çıkan hava sıcaklığı ve tepeden kafamıza kafamıza ateş eden güneş ışınları, yaklaşık 1 saat süren uzun turumuz boyunca derimizin altına inerek tüm hücrelerimize işleyip bizi haşladı. Üstelik yanımıza şapka almayı ve güneş kremi sürmeyi de unutmuştuk. Turun ikinci yarısında arabayı durdurup bulduğum ilk gölgeye çöküp kalkmamak için kendimi zor tuttum… 🙋🏻♀️ Turun sonunda, akşam beni titremekten uyutmayacak derecesinde bir yanıkla başbaşaydım. Güneş yanıklarıyla imtihanımız, otelimizin altındaki eczanede devam etti. Yaşlı ve İngilizce’ye dair hiçbir şey bilmeyen eczacı teyzeye yanıkları gösterip, “sunburn, hot, cream, pfff” gibi onlarca anahtar kelime saydık ama kendisi bize gökyüzünü gösterip bize “el soool” demekten başka bir şey yapmadı. Hiç mi hiç anlaşamadık…
Şimdi biraz o haşlanma anlarında nerelere gittiğimizden bahsedebiliriz. Tura başlamadan hemen önce, El Capitolio’yu görebilirsiniz. Çünkü bu eski hükümet binası, klasik arabaların bulunduğu meydanda yükseliyor. Meşhur Beyaz Saray’ın bir benzeri olan bina, ABD sömürgesinin izlerinden biri… 1959 yılından, yani devrimden sonra hükümet binası işlevini yitiren bina, 2010 yılında ulusal anıt ilan edilmiş. Normalde içeriye girip gezilebiliyor ancak biz giremedik çünkü gittiğimizde bakım çalışmaları sürüyordu.
Plaza de la Revolución (Devrim Meydanı)
Turun ilk durağı… Sadece şehrin değil tüm ülkenin en sembolik alanındayız. Küba’da 1 Mayıs ve 26 Temmuz’ların (devrim kutlamalarının yapıldığı tarih) coşkuyla kutlandığı, en son Fidel’in cenaze merasimi sebebiyle binlerce Kübalı’nın doldurduğunu televizyonlardan izlediğimiz o alan. Meydanda bulunan bakanlıkların meydana bakan cephelerinde, devrimin liderlerinden Che Guevara ve Camilo Cienfuegos’nun silüetlerini görebilirsiniz. Che’nin silüetinin altında o meşhur slogan okunuyor: “Hasta la victoria siempre!” (Zafere kadar daima!). Camilo’nun silüetinin altında ise “Vas bien Fidel” (Doğru yoldasın Fidel) yazıyor. Meydanda ayrıca 1800’lerde gerçekleşen Küba bağımsızlık mücadelesinin öncülerinden Jose Marti’nin anıtı bulunuyor. Meydan, her daim klasik arabalar ve turistlerle dolu.
Universidad de la Habana (Havana Üniversitesi)
Tur şoförümüz önünden geçerken arabayı durdurmaya değer görmese de eliyle işaret edip üniversite olduğunu söylüyor. Sonradan ülkenin en eski üniversitesi olduğunu öğreniyoruz…
Parque John Lennon (John Lennon Parkı)
Vedado bölgesinde bulunan bu parkın tarihi aslında çok eskilere dayanıyor ancak Lennon’un öldürülmesinin 20. yıldönümünde Kübalı sanatçı Jose Villa Soberon’un eseri olan bu heykel parka yerleştiriliyor ve park yeni ismini alıyor. Sürekli çalındığı ya da kaybolduğu için Lennon heykelinin gözlüklerini parkın bekçisi koruyor. Ritüel şöyle: Bir miktar para verdiğiniz görevli cebinde taşıdığı gözlüğü Lennon’a takdim ediyor. Siz de Lennon’ı gözlükleriyle fotoğraflayabiliyorsunuz.
Christ of Havana
Uzun turun ikinci bölümünde, bir tünelden geçerek şehrin diğer yakasına doğru yol alıyoruz. Burada bizi, bir elinde purosu diğerinde mojito’suyla 20 metrelik İsa heykeli karşılıyor. Küba kültürünün bir yansıması olan ve Kübalı heykeltıraş Jilma Madera’nın elinden çıkan heykel, tüm şehre hakim bir tepede bulunuyor.
Centro Cultural Casa del Che en La Cabaña (Che House Kültür Merkezi)
Devrim mücadelesi sırasında Havana’da işgal edilen ilk yerlerden biri, aynı zamanda Che’nin şehirde ilk uyuduğu ev olarak kayıtlara geçmiş. Sonrasında da Havana’da kaldığı zamanlarda hem yaşamak hem de çalışmak için bu evi kullanmış. Ev şu an müze olarak hizmet veriyor.
Castello del Morro (El Morro Kalesi)
1590 yılında yapımına başlanan kale 1630 yılında tamamlanmış. Zaman içinde kentin savunması için önemli bir nokta olmuş. Bizim içinse şehrin panoramik bir görüntüsünü sunması açısından önemli oldu.
1 saatlik uzun turun sonuna geldik. Aşağıda anlatacağımız yerler turun dışında kalıyor.
Museo de la Revolucion (Devrim Müzesi)
1959 yılındaki devrimin öncesinde Batista’nın Başkanlık Sarayı olarak kullandığı yapı, çok manidar bir kararla devrim sonrasında müzeye dönüştürülerek halka açılıyor. Mimarlar Kübalı Carlos Maruri ve Belçikalı Paul Belau tarafından 1920’li yıllarda tasarlanan müze; İspanyol, Fransız ve Alman mimari unsurlarını birleştiriyor. İçeride devrim yıllarıyla ilgili pek çok obje ve araç (Che’nin kişisel eşyalarından savaşta kullanılan silahlara ve uçaklara ve hatta devrimin başarılı olmasında önemli bir yeri olan Granma yatına kadar) bulunuyor. Müzedeki yazılı anlatımların çoğu maalesef sadece İspanyolca. Herhangi bir İngilizce tur, sesli rehber vs. de yok. Eski Havana’da bulunan müzeyi tam olarak gezmek için birkaç saatinizi ayırmanız gerekiyor.
Malecon
Bizim İzmir’in Göztepe sahiline benzettiğimiz bu alan, Havana’nın 8 kilometrelik sahil şeridi. Sahildeki duvara oturmuş müzik yapan, muhabbet ve içki ortamındaki Havanalıların görülebileceği bu sahilde bir yürüyüşe çıkıp yerel insanlarla kaynaşma fırsatı bulabilirsiniz. Havana’daki Atatürk büstü de Malecon hattı üzerinde bulunuyor.
Callejon de Hamel
Havana’da en çok etkilendiğimiz yerlerden olan bu sanat alanı, Kübalı ressam, muralist ve heykeltıraş Salvador Gonzáles Escalona’nın eseri… Eskiden gecekondu bölgesi olan bu sokak, sanatçının ve halkın büyük çabasıyla sürreal bir açıkhava müzesine dönüştürülmüş. Hayal gücünün evren kadar sınırsız olduğunu düşündüğümüz Escalona; heykeller için küvet, el pompası, pimli tekerlek gibi hurda objeleri, duvar resimleri için araba boyası gibi materyaller kullanmış. Bu sıradışı mekanı yaratırken ilhamını Afrika kökenlerinden almış. Ve maalesef 16 Nisan 2021’de hayatını kaybetmiş…
Plaza Vieja
Şehirdeki en sevdiğimiz ve en çok vakit geçirdiğimiz meydan. Dört tarafı tarihi yapılarla çevrilmiş olan meydanda kafeler ve oteller mevcut. Şehirdeki en sevdiğimiz mekanlardan Cafe Bohemia da burada. Ayrıca meydanda bulunan Camera Obscura binasının tepesinden Havana’yı izleyebilirsiniz.
Parfüm Müzesi
Onlarca çeşit parfümün bulunduğu müzede satış da mevcut. Çoğu 1960 öncesine ait olan parfümlerin kokuları oldukça başarılı. Hem kendiniz, hem sevdikleriniz için ilginç bir hediye seçeneği oluyor.
Havana Club Rom Müzesi
Küba’nın milli içkisi romun tarihi ve yapım süreçlerinin en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı rehberli bir tur ile müze gezilebiliyor. Turun sonunda farklı rom çeşitlerinin tadımı, detaylı bir anlatımla yapılıyor. Kimisi güzel çarpıyor, dikkat dikkat! Müzenin son adımı olan market kısmında tüm rom çeşitleri uygun fiyatlarla satılıyor, kendinize hakim olun. Ya da olmayın. 🙃
Partagas Puro Fabrikası
Biz şehirdeyken maalesef kapalıydı. Buradan alabileceğiniz puroların oldukça kaliteli olduğunu söyleyebiliriz.
Havana Yeme-İçme Durakları
Öncelikle yemek kısmından başlarsak, Havana’da ve hatta tüm ülkede deneyip beğendiğimiz ve unutamadığımız bir şey olmadı. Genelde deniz ürünleri ve et tercihlerinin bulunduğu restoranların özgün bir menüsü de yoktu. Ülkeye ilk vardığımızda deniz ürünleri cennetine düşmüş olmak bizi heyecanlandırsa da son günlerimizde bünyemiz artık karidesi kaldırmayacak vaziyete gelmişti. Ayrıntılarından Küba Seyahat Rehberi yazımızda da anlattığımız gibi, sıradan yemekler ve kötü meyvelerle geçirdiğimiz bir seyahatin sonunda buraya yazabileceğimiz bir öneri maalesef yok. Belki tek önerimiz, bunu bilerek zihnen hazırlıklı gitmeniz olur.
Gelelim içki meselesine… Bize Türkiye’de mojito diye içirilen meyve sularını düşündükçe çok üzülüyoruz. Neyse ki mojito yapmayı yerinde ve uzmanından öğrendik de evde kendi mojito’muzu kendimiz yapıyoruz diye seviniyoruz. Sonra Türkiye’deki herhangi bir ithal (veya yerli) içkinin artık ne kadar pahalı olduğunu düşününce tekrar üzülüyoruz. Derken, Spotify’daki Küba şarkıları albümümüzü açıp Havana’daki “mojito challenge” gecemize ışınlanıyoruz. Şehirdeki 2. gecemizde, 7 farklı mekan gezip farklı mojito tariflerini yudumladık. Bu mekanların kimine farklı zamanlarda sadece yemek yemek için de uğradık ama şimdi bu yazıda o harika gecenin sıralamasıyla kayıtlara düşüyoruz ki aynı mojito rotasını belki siz de çizersiniz.
Paladar Dona Eutimia
Kübalı bir ailenin evine misafirliğe gitmişsiniz hissiyatı yaratan bu mekan her zaman çok rağbet gördüğü için mutlaka rezervasyon yaptırın. Küba’nın geleneksel yemeklerini tattığımız Dona Eutimia, “mojito night”ımızın açılış noktasıydı.
La Bodeguita Del Medio
Şehrin en meşhur mekanlarından olan Del Medio’daki mojito şefleri, içkileri mekanda çalan Küba müzikleriyle uyum içinde bir ritmle gözünüzün önünde hazırlıyor. Ernest Hemingway’in kitaplarında bahsederek meşhur ettiği mekanın duvarları yazılarla, içi dışı her daim kalabalıklarla dolu. Gitmeden önce Del Medio’yu şöhretin bozduğunu okumuştuk, biz açıkçası kalabalığı haricinde kötü bir deneyimden yaşamadık. Bugün evde yaptığımız mojito’ların tarifi de bu mekanın barmenlerinden olduğu için bizdeki yeri ayrı.
Bar “La Dichosa”
Plansız, sokakta yürürken daldığımız bir mekan. Mojito’su diğerlerine nazaran daha sert, ortamı daha lokaldi.
Fajoma
Sokakta birden muhabbete başladığımız bir Kübalı’nın bizi yönlendirdiği bir başka plansız durak. Havana’daki geleneksel ve eski mekanlara göre ortamı, menüsü, logosu vs. pek çok bakımdan modern sayılabilecek, hoş terası olan bir bar.
El Chancullero
Havana’daki favorimiz, göz bebeğimiz, kafa dengimiz… Bu restorana Havana’daki ilk günümüzde uğradığımızda, mekanda İlhan Erşahin ve Nil Karaibrahimgil’in “Girl” şarkısının çaldığını duyduğumuz o ilk anda buraya kanımız ısınmıştı. Şehrin diğer tüm mekanlarına karşı alternatif yaratan, cool ve karakterli bir mekan burası. Öyle ki, şehrin tüm mekanları Hemingway’in en sevdiği olma konusunda yarışırken, El Chancullero’nın (söylenişi de güzel) duvarlarında şu yazıyı okuyabilirsiniz: “Hemingway buraya hiç uğramadı”. Yemekleri kötü değil, içkileri güzel, kitlesi diğer yerlere göre daha lokal. Daha ne olsun…
El Floridita
Havana’nın bir diğer ünlü ve sansasyonel mekanındayız… Eski Amerikan filmlerinden fırlamış izlenimi veren “El Floridita” tabelasının önünde bir de onlarca klasik araba dizilmiş… İçeri giriyoruz, sahnede 50’li yılların saç kesimi ve kıyafetleriyle hoş bir kadın ve müzisyenler var. Şehirde en çok takıldığı bu mekanda Hemingway’in küçük bir büstü bir köşede duruyor. Bara ulaştığımızda mojito kalmadığını (nasıl ya?!) öğrenip mekanın asıl alametifarikası olan daiquiri’den 2 tane sipariş veriyoruz.
Fábrica de Arte Cubano
Ve son durak… Vedado bölgesinde eski bir fabrikanın dönüştürülmesiyle ortaya çıkan bu mekan hem bir gece kulübü hem de bir modern sanat alanı. Gece kulüpleriyle ünlü Berlin ilhamıyla hayata geçirilen mekanın fikir babası Afro-Küba kökenli müzisyen X-Alfonso. İçerisinde sanat ve müziğin kol kola girdiği bu sürreal mekan, şehrin hiçbir noktasına benzemiyormuş. -Miş’li geçmiş zamanla anlatıyoruz, çünkü biz giremedik. Kapısına gittiğimizde metrelerce sıra vardı. Para karşılığı bizi sıranın önüne geçirmek isteyen hayal tacirlerine bile kandık ama olmadı. Havana’dan bu “ah” ile dönerken bir dahaki sefere mekana mutlaka ama mutlaka erken gitmeye kararlıydık…
Mojito challenge night’ı burada noktaladık. Şimdi, Havana’da deneyimlediğimiz diğer mekanlara ışınlanalım:
La Vitrola
Otelimize yakın olduğu için en çok burada takıldık diyebiliriz. Fazlaca turistik olsa da hamburger, sandviç gibi yemek alternatifleriyle gönlümüzü kazandı. Şehirdeki ilk akşam yemeğimizi yemek için gittiğimizde, garson siparişi aldıktan sonra ısrarla nereden geldiğimizi sorunca bir çeşit istatistik tuttuklarını sanmıştık. Minik bir Türk bayrağını köz mısırın üzerine saplayacaklarını nereden bilebilirdik ki…
Cafe Bohemia
Havana’nın en sevdiğimiz meydanı Vieja’daki bir avluya konumlanmış olan bu şahane mekana birkaç kez kahve molası için uğradık. Her şeyine hayran kaldığımız Cafe Bohemia’nın kahveleri oldukça başarılı.
La Guarida
Ve son olarak, şehirdeki bir diğer favorimiz olan La Guarida, Oscar’a aday olan tek Küba yapımı olan 1994 tarihli “Strawberries and Chocolate” filmine mekan olmuş. Üstelik o zamanlar geleneksel bir Küba evi olan mekan, filmden sonra sahipleri tarafından bu şık ve bohem restorana dönüştürülmüş. Bugüne dek Havana’ya gelmiş pek çok ünlüyü ağırlamış olan restoran, ülkenin “paladar”larından; yani lisanslı ev restoranlarından. Evin özenle hazırlanmış odalarından birinde son akşam yemeğimizi yedikten sonra binanın rooftop’ına çıkıp ellerimizde mojito’larımız, Havana’yı son bir kez panoramik açıyla izlemek bizim için harika bir finaldi.
Dikkat Dikkat: Havana’da Ne, Nereden, Ne Kadar Alınır?
Başlığın böyle olmasının sebebi, aşağıda bahsedeceğimiz iki noktada da kendinize hakim olmanız gerektiğinden… Evet, burada standart bir Avrupa şehrinden çok daha otantik, özgün ve farklı objeler bulup eve götürmek isteyeceksiniz. Hatta ısrarlı satıcılar sizin bu isteğinizi fark edip onu körüklemek için ellerinden geleni yapacaklar. Bu yüzden sakin, yavaş ve bir seferden fazla düşünülmüş bir alışveriş deneyimi tavsiyemizdir…
Almacenes San José Artisans’ Market (Hediyelik Eşya Cenneti)
Resimler, yerel çalgılar, geleneksel kıyafetler, aksesuarlar, Che şapkaları, oyuncaklar, ahşap objeler ve çok daha fazlası bu devasa alanda sergileniyor ve satılıyor. Havanalı sanatçıların eserlerini de bulabileceğiniz bu alan limanda konumlanıyor.
Plaza de Armas’taki Bit Pazarı
Eski kitaplar, dergiler, propoganda ilanları, afişler, çizimler, objeler vs. bu pazarda bolca bulunuyor. Satıcılar Türkiye’den geldiğinizi öğrenince genelde ya Galatasaray ya Beşiktaş ya da selamın aleyküm diyerek bildiği tek Türkçe kelime ile sizi selamlıyor. Eğer ilgiliyseniz güzel pin’ler ve posterler bulmanız mümkün.