Bir yolculuğa çıktığımızda varış noktasına gelene kadar yol üzerinde bazen bir tabelayla, bazen kulaktan dolma bir bilgiyle, bazen haritadan bir keşifle, bazen de önceden beri bilip sonunda kavuşmak yoluyla tanıştığımız yerlerden mutlu mesut ayrılma oranımız gerçekten çok yüksek. İşte Bafa Gölü de tam olarak böyle bir yer; arabayla her Bodrum’a gidişimizde güzel manzarasını içimize çekerek kıyısından geçip gittiğimiz ama günün birinde küçük bir araştırmayla içeri doğru kıvrılan yol üzerinde akıl almaz zenginliklerin olduğunu öğrendiğimiz ve nihayetinde kavuştuğumuz bir yer. Kavuştuktan sonra da her Bodrum yolculuğunda o içeri kıvrılan yolu rotamıza kattığımız… Eminiz karayoluyla Bodrum’a giden herkesin kıyısından geçerken göz ucuyla da olsa izlediği ve gölün öte yakasında ne var ne yok merak ettiği bir lokasyon burası. Siz de bu merak içerisindesiniz ki bu yazıda buluştuk diye düşünüyoruz, öncelikle hoş geldiniz.
Yazının başlığından da sezileceği üzere arabanızın kıyısından geçip gittiği gölün öte yakasında zengin bir tarih, enfes bir doğa size el sallıyor aslında. O yoldan içeri doğru kıvrıldığınızda Herakleia Latmos Antik Kenti’ni, kentin üzerine kurulmuş Ege kokulu Kapıkırı Köyü’nü, eskiden Ege Denizi’nin bir parçası olan Bafa Gölü’nü ve üzerindeki adaları, Beşparmak Dağları’nın artistik yuvarlak kayalarını ve o kayaların en tepe noktasına binlerce yıl önce dikilmiş Yediler Manastırı’nı göreceksiniz ve eminiz gördükleriniz karşısında çok şaşırıp bunca zaman nasıl oldu da o yol ayrımını ıskaladığınıza şaşıracaksınız. Olsun, yolun neresinden dönseniz kardır. Şimdi bu yazıda hem bölgeyle ilgili kimi ansiklopedik kimi garip bilgiler vereceğiz hem de o yoldan içeri kıvrıldığınızda sizi nelerin beklediğini uzun uzun anlatacağız.
Bu yazıda neler var?
Kısa Kısa Bafa
Ege Denizi’nden Kopan Bir Cennet
Bafa Gölü, asında binlerce yıl önce Ege denizinden kopup bağımsızlığını ilan eden bir cennet. Tıpkı Efes ve Milet antik kentlerinin denizden kopuş hikayesi gibi bir hikaye var burada da. Bu kentler de zamanında Ege Denizi’ne kıyısı olan ve dolayısıyla deniz ticareti sayesinde oldukça zengin liman kentleriymiş, ne zaman ki denizle bağları kopmuş (nehirlerin taşıdığı alüvyonlar sayesinde) o zaman önemlerini yitirmeye başlamışlar. Herakleia Antik Kenti, M.Ö. 350’de Karia Kralı Mausolos’un emriyle kurulmuş zengin bir liman şehri. Büyük Menderes eskiden Latmos Körfezi’nde denize dökülüyormuş. Ancak zamanla nehrin taşıdığı alüvyonlar şehrin denizle olan bağlantısını kesiyor ve Latmos Körfezi’nin bir ucu kapanınca iç deniz formuna dönüşen körfez Bafa Gölü’ne dönüşüyor. Ve Herakleia kenti de tıpkı denizden ve deniz ticaretinden kopan diğerleri gibi düşüşe geçmeye başlıyor. Bugün yaklaşık 60 kilometrelik bir alana yayılan Bafa Gölü’nün en derin yeri 21 metre olarak ölçülüyor.
Kuşlara, Bitkilere, Balıklara Kucak Açan Bir Yuva
Tatlı su kaynağı olan Bafa Gölü bir cennet çünkü hem göçmen kuşlar hem yüzlerce bitki çeşidi hem de balıklar için önemli bir yuva. Göçmen kuşlar bahar aylarındaki yolculukları esnasında burada konaklıyor ve ürüyor. Göl ve çevresinde, dünya çapında nesli tehlike altında olan Cüce Karabatak ve Deniz Kartalı gibi kuş türlerinin ürediği, bunun yanı sıra gölün kış aylarında yüz binlerce ördek ve su kuşu türü tarafından beslenme ve barınma yeri olarak kullanıldığı tespit edilmiş. Göl çevresinde 16’sı endemik 325 bitki türü bulunuyor. 261 kuş, 22 sürüngen ve 19 memeli türüne de ev sahipliği yapıyor. Balık familyasına gelince, gölde en çok kefal, levrek ve yılan balığı yaşıyor.
Buraya enteresan bir bilgiyle bir parantez açalım; Bafa Gölü’nün yılan balıkları aslen Meksikalı… Şöyle ki, göldeki yılan balıkları belli bir olgunluğa ulaşınca yolculuklarına başlıyor ve Menderes Nehri, Ege Denizi, Akdeniz, Atlas Okyanusu şeklinde uzanan uzun bir yolculuk sonrası Meksika’nın Saragosso Körfezi’ne ulaşıyorlar. Burada yumurtalarını bırakan bu balıkların yaşamları sona eriyor. Yumurtadan çıkanlar da belli bir olgunluğa gelince ebeveynlerinin tersine bir göçe başlayıp aynı yolu izleyerek 3 yıl süren 7 bin kilometrelik bir yolculukla Bafa Gölü’ne geri dönüyorlarmış. Bu arada dünyadaki tüm yılan balıkları için Saragosso Körfezi bir çiftleşme alanı, yani sadece bizimkiler değil bu yolculuğu yapan. Meksika’dan larva halinde çıktıkları yolda balığa dönüşen yılan balıklarının Türkiye’ye olan güzergahlarını nasıl belirledikleri ise hala bir muamma…
Göle Maya Çalınmaz, Göl Özelleştirilmez
Göl çevresi 1994 yılında tabiat parkı statüsüne alınmış ve kıyı bandı 1. Derece Doğal Sit Alanı ilan edilmiş. Ancak bunun öncesinde gölün bir garip hikayesi var. Dönemin CHP milletvekili olan ve bir dönem de maliye bakanlığı yapmış toprak ağası İsmail Rüştü Aksal, bir gün diyor ki Bafa Gölü benim arazimin içerisinde kalıyor ve dolayısıyla benim. Ciddi ciddi köyü kendi özel mülkü ilan ediyor yani… Üzerine köylülere gölde balık avlamayı yasaklıyor; köylünün en önemli geçim kaynaklarından olan balıkçılığı yani. Köylüler örgütleniyor, hatta devrimci Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının büyük desteklerini de arkalarına alıyorlar. Halka ait olan kamusal bir alanın halka geri verilmesi için uzun bir süre Aksal ve adamlarıyla çarpışıyorlar. 1978 yılına kadar devam eden bu savaş, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in gölü kamulaştırarak gerçek sahiplerine iade etmesiyle son buluyor. Bir ülkenin bir gölünün özelleştirilemeyeceği, koskoca göle maya çalınamayacağı kadar kesin bir bilgi değil mi?
Ve Türkiye’deki Göllerin, Denizlerin ve Dahi Tüm Doğanın Kara Yazısı: Kirlilik
Evet, maalesef Bafa Gölü’nün de uzun bir süredir savaştığı asıl şey kirlilik. Hem çevredeki fabrikaların atıkları hem Beşparmak Dağları’ndaki maden ocakları hem evsel atıklar ve kanalizasyon atıkları hem de nehrin gölle bağlantısının kesilmesi vesaire derken herkes gölün kirlenmesi için epey bir uğraşıyor gibi görünüyor… Ve bu kolektif kirletme işi uzun yıllardır sürdüğü için gölde yüzmek bir yana kendine yuva edinen, suyundan faydalanan, dolaylarında gezinen vs. tüm canlılar için büyük risk oluşuyor. Ancak insan evladı sadece ve sadece kendini ve bugünü düşünen bir canlı olduğu için yıllardır bir arpa boyu yol kat edilemiyor.
Bafa Gölü Nerede?
Göl ve çevresinde görülecek yerlere geçmeden önce hiç bilmeyenler için gölün koordinatlarını da verelim. 37°30′N, 27°25′E. Cidden verdik kjdfjk. Şaka bir yana, Ege bölgesinin en büyük gölü olarak kayıtlara geçen Bafa, Söke’den Bodrum’a giderken yol üzerinde sol tarafta konumlanıyor. Bir bölümü Aydın’ın Söke ilçesi, Bir bölümü Muğla’nın Milas ilçesi sınırları içerisinde kalan göl, Bodrum merkeze yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta. Yani Bodrum’a gidiyorsanız mutlaka vakit ayırılacak yerlerin ilk sıralarında geliyor.
Bafa Gölü Çevresinde Yapılacaklar
Açılış: Kapıkırı Köyü’nde Ege Kahvaltısı
Bizim bu bölgeye yaptığımız iki çıkartma da sabah güzel bir Ege kahvaltısı ile başladı. Bunun için önerimiz Karia Restoran. Mümkün olduğunca her şeyin ev yapımı olduğu serpme kahvaltı tam Ege işi; kırma zeytinler, ev yapımı reçeller, pişiler, mis kokulu domatesler… Tüm gün çok yorulacaksınız, serpme kahvaltının tadını çıkarın. Karia haricinde köyde sağa sola dağılmış farklı mekanlar da mevcut. Ve yeri gelmişken bu restoranların çoğu aslında pansiyonlara ait, yani Bafa’ya gelip burada konaklamak isterseniz köyde birkaç tane pansiyon mevcut. Biz konaklamadığımız için bir önerimiz olamayacak.
Kapıkırı Köyü’nü Gezin – Herakleia Antik Kenti’ne Bir Bakış
M.Ö. 3. yüzyıla tarihlenen Herakleia Latmos Antik Kenti, Bafa Gölü ve antik adıyla Latmos yani Beşparmak Dağları‘nın arasına uzanmış bir konumda. Adını ünlü mitoloji kahramanı Herakles’ten alan kent, coğrafi olarak İonya ile Karya sınırında hatta daha çok İonya bölgesinde yer almasına rağmen karekter ve tarihi geçmişiyle tipik bir Karya şehri olarak görülmüş. Bafa Gölü, Ege Denizi ile bir bütünken önemli bir liman kenti olan Herakleia, M.Ö 1. yüzyılda Büyük Menderes getirdiği alüvyonlarla Bafa’yı denizden kopartınca Hristiyan din adamlarının gizlendiği bir bölgeye dönüşüyor. Bugün alanda bulunan Kapıkırı Köyü ise işte bu kentin üzerinde yükseliyor. Hatta antik kentin kalıntıları köyün yerleşim alanları ile kol kola geçmiş durumda. Örneğin köyün ilkokulu antik kentin agorası ile komşu, başka bir köy evi ise Athena Tapınağı ile. 😍
Zamanında iki katlı olarak inşa edilen agoranın bugün sadece ilk katı görülebiliyor, dükkan ve hanların yerleri hala belirgin olarak izlenebiliyor. Roma döneminden kalma Athena Tapınağı, M.Ö. 3. yüzyıla ait. Limanın arkasında uzanan kayalık arazi üzerinde yer alan tapınak kentin en iyi korunmuş yapılarından biri. (Editörün notu: İçerisinde ve çevresinde çok iyi kadrajlara sahip.) 6,5 kilometre uzunluğuyla kenti çevreleyen Helenistik dönem kent surları ise bugün izlenebilen kalıntılardan. Kentin antik tiyatrosu ise kuzeydoğuda yer alıyor. Bölgede aynı zamanda tüm dünyadan arkeolog ve tarihçilerin ilgisini çeken; konusu savaş, av, bahar gibi konular olan Latmos Kaya Resimleri görülesi yerlerden. 170 adet kaya resminin bulunduğu alana Kapıkırı Köyü’ne gelmeden bir önceki yerleşim yeri olan Gölkaya Köyü veya Karahayıt Köyü’nden yürümek daha mantıklı oluyor.
Bafa Gölü’ne Kayıkla Açılın
Bafa Gölü kıyısına inme vakti geldi. Bu kıyılar da aslında antik liman; yani köyde ve göl çevresinde nereye adım atsak tarih fışkırıyor. Kıyıda minik bir yürüyüşün ardından anlaşacağınız bir tekneci ile göle açılabilirsiniz. Gölde İkizadalar, Kapıkırı Adası, Kahveasar Adası ve Menet Adası olmak üzere 5 tane ada bulunuyor. Üzerlerinde Bizans Dönemi’nden kalma manastırlar, kiliseler, şapeller, kral mezarları var.
Yediler Manastırı’na Tırmanın
Bafa Gölü turumuzda insanlık için küçük, bizim için dev bir adım atarak Yediler Manastırı’na çıktık, çok uzun zamandır bir yürüyüş esnasında bu kadar zorlanmadığımızı söyleyebiliriz. Manastır, Kapıkırı’ya gelmeden önceki Gölyaka Köyü sınırları içerisinde bulunuyor. Köyde arabamızı bırakıp 2 kilometrelik yolu (insan yolu değil keçi yolu) tırmandık. Köyden manastıra kadar yol üzerinde işaretler ve çok nadir de olsa tabelalar var ancak bazı yerlerde işaretler kayboluyor veya bazen yol yol olmaktan çıkıyor. Bu yüzden kaybolma, yoldan çıkma tehlikesi hep var. Biz de tepeye çıkarken küçük bir kaybolma deneyimi yaşadık, yaklaşık 15-20 dakika doğru yolu aradık. Mesela bir boru görürseniz onu hep takip etmeye bakın, uzun bir süre boyunca boru sizin yoldan çıkmamanızı sağlıyor.
Yol boyunca Beşparmak dağlarına uzanan antik yollar ve yuvarlak taşlar bu bölgenin simgesi durumunda. Yaklaşık 1 saat 15 dakikalık tırmanışın sonunda manastıra ulaşabildik. Zeytin ağaçlarıyla yıkanmış yollar, el değmemiş bir doğa, Latmos Dağları’nın harika bir görünüm yaratan yuvarlak kayaları ve sağdan sağdan göz kırpan Bafa Gölü manzarası ise durup durup izlemelikti.
Manastır, 7. yüzyılda Sina Dağı’ndan veya Yukarı Mısır bölgesinden kaçarak Anadolu’ya gelen rahip ve keşişler tarafından yapılmış. Hristiyanların kutsal kabul ettiği manastırın denizden bu denli yüksek, sarp kayalıklar arasında bir noktada olmasının sebebi düşmanlardan korunmak. Manastır kompleksi, bugün bir kısmı ayakta olan duvarlarla çevrili. Manastırdan yukarı doğru biraz daha çıkınca 5 metrelik bir kaya oyuğu karşınıza çıkıyor. İçerisinde de binlerce yıl öteden günümüze ulaşmış, Hz. İsa’nın yaşamına, yaptıklarına ve ölümüne ilişkin sahnelerin anlatıldığı ve 12 havarisiyle resmedildiği freskler var. Latmos’un bir tepesinde, kimsesizliğin içinde, binlerce yıl önce yaşamış insanların bugüne ulaşan eserini izlemek muazzam bir an… Yalnız bunca zaman boyunca doğal afetlerden, yağmurdan çamurdan fırtınalardan korunarak bugünlere gelmeyi başaran freskler, ahlaksız insanların elinden kurtulamamış maalesef. Resimlerdeki yüzler insan eliyle tahrip edilmiş. Hem de 1. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmesine rağmen… Bu anı, yine çok üzülüp elimizden bir şeyin gelmediği kötü bir hatıra olarak kayıtlara geçiriyoruz.
Manastırdan yolumuzu hiç kaybetmeden, manzaralara artık çok da dalıp gitmeden 45 dakikada indiğimizi de belirtelim.
Karia Yolu’nda Yürüyüş Yapın
800 kilometrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun yürüyüş yolu olan Karia Yolu’nun iç etabı Milas’ın Bozalan Köyü’nden başlayıp Kapıkırı’dan geçerek Aydın’a bağlı Karpuzlu’da sona eriyor. Günde ortalama 16 kilometre yürüyerek 6 günde tamamlanabiliyor. Yol boyunca Bafa Gölü ve çevresindeki tarihi ve doğal zenginliklerin çok daha fazlası ayaklarınızın altından akıyor. Eğer trekking konusunda bir tutkunuz veya ilginiz varsa deneyimlememiş olsak da aşağı yukarı bildiğimiz lokasyonlar olduğu için kesinlikle önreceğimiz bir trekking rotası diyebiliriz.
Kapanış: Akşam Yemeğinde Meksikalı Yılan Balıkları Var!
Hayat hikayesini artık çok iyi bildiğiniz yılan balıklarının tadına bakma vakti gelmedi mi? Evet, köydeki bazı restoranlarda akşam yemeği olarak yılan balığı yiyebilirsiniz. Biz yemedik, şurası güzel yapıyor diyemiyoruz ama Çeri ve Karya isimli restoranlarda yapıldığını okuduk. Yiyenlere afiyetler.
Birkaç Faydalı Not
- Bölgeye günübirlik bir ziyaret bizce yeterli olacaktır. Ancak Yediler Manastırı’na çıkış veya Karia Yolu yürüyüşü gibi planlarınız varsa belki bir geceyi burada geçirmeyi düşünebilirsiniz. Biz manastıra çıkacağımız için son gidişimizde köy ziyaretini kısa tutup göle açılamamıştık örneğin.
- Kesinlikle yürüyüş yapacaksanız hazırlıklı gelin. Yürüyüş için uygun ayakkabılar, güneşli bir günse şapka, yürüyüş batonu, bolca su bizim aklımıza gelenler
- Bu bölgenin tadı, hele ki yürüyüş yapacaksanız en güzel bahar aylarında çıkar. Yazın gelirseniz yürüyüşü mümkünse sabah saatlerinde yapmanızı öneririz. Öğlene kalırsanız vazgeçin…
- Kapıkırı Köyü’nde agora civarında köylü kadınlar oyalı yemeniler, el işi kolyeler üretip satıyor. Orijinal ve otantik bir hediye düşünüyorsanız harika fikir. Yalnız hepsi de kendi tezgahından almanızı istiyor, ısrarlara göğüs germeyi unutmayın. 😊