Güneyi, kuzeyi, taşı, toprağı, huyu ve suyuyla insanı bağımlısı yapan Ege’nin biricik adalarından (Türkiye için) Cunda, insanda bölgedeki diğer tatil beldelerinden daha farklı bir his uyandırıyor. “Müstesna” kelimesi bu hissin karşılığı olabilir. Adanın kendine has bir hoşluğu var. Yüzyıllar boyunca sarıldığı farklı kültürlerle zenginleşip başkalaşmış olması herhalde bu hissin en büyük sebebi. Adanın kimi gösterişli, kimi kırık dökük taş evlerin sıralandığı Arnavut kaldırımlı sokaklarını adımlarken, sanki zamanda bir ileri bir geri yürüyor insan, tarih boyunca kazanılmış mimari zenginliklerle büyüleniyor. Bir lokantaya oturup sofraya gelen mezeleri denerken, Rum mutfağının bize hiç yabancı olmayan lezzetleriyle damak tadımız zenginleşiyor. Sonra meydandaki tavernadan yükselen bir şarkı ve ona eşlik eden danslarla keyfimiz, zenginliğimiz artıyor. Bu bir şans. Ve bunu bir şans olarak gören her kimse bu seyahatin sonunda eve harika bir his ve anlatacak müstesna hikayelerle dönüyor.
Ayvalık’ın göz bebeği Cunda adasına her defasında zenginliğimizi artırarak veda ediyoruz. Elbette bahsettiğimiz o her güzel yerin kaderi olan bilinirlik probleminden Cunda da nasibini alıyor, kalabalıklar ve getirdikleri zaman içinde bir şeyleri alıp götürüyor ancak zamanla kazanılan yeni güzellikler de adaya her ayak basışın sürprizi oluyor. Yani yukarıda bahsettiğimiz o özgünlüğü bir şekilde hiç kaybolmuyor. Bu rehberde, farklı zamanlarda adada zaman geçirmiş insanlar olarak son Cunda ziyaretimizden aklımıza kazıdıklarımızı ve yeni keşiflerimizi anlatacağız. Cunda’ya çıkarma planlayanlar veya planlarda yokken şimdi aklına düşenler, hoş geldiniz. 🙂
Cunda’ya gelmişken adanın bağlı olduğu Ayvalık’ı keşfetmeden olmaz diyenler (ki aksi düşünülemez) için Ayvalık gezi rehberimizi de buraya iliştirelim: Ayvalık Gezi Rehberi
Başlamadan önce…
Kuzey Ege’nin koyu mavi sularında uzanan Cunda’yı keşfe çıkacaklar için bizce 3 şey öne çıkıyor: Yemek, tarih ve eğlence. Bu üç motivasyonun peşindeyseniz doğru yerdesiniz. Elbette denize girilecek tatlı koyları ve güzel plajları da var ancak aranan şey denizli kumsallı bir tatil ise bizce Ege ve Akdeniz’in farklı noktalarına uzanmak gerekiyor. En sonda neden böyle düşündüğümüzden ve yine de plaj önerilerimizden bahsedeceğiz. Fakat şimdi Cunda’nın lezzetleri sofralarına oturmadan önce adanın geçmişine kısa bir göz atıp buralarda neler yapılır, nerelerde keşfe çıkılır konusundaki merakları giderelim.
Adanın Tarihine Kısa Bir Bakış
Cunda, Alibey, Moshonisia… Adanın aldığı isimler görüp geçirdiği zamanları kulağımıza fısıldayan anahtar kelimeler. Bu yüzden adaya ayak basmadan önce, bu topraklara daha da önceden ayak basanların hikayesini dinlemekte fayda var.
Kurtuluş Savaşı’nda Yunan askerlerinin “teslim olun” emrine uymayarak silahlı mücadele başlatan kumandan Yarbay Ali Çetinkaya’ya ithafen adaya Alibey Adası ismi verilmiş. Zaman içinde Cunda ve Moshonisia (Kokuluada) isimlerine de sahip olan ada, Ege denizinde Türkiye’nin sahip olduğu 4. büyük ada konumunda. (İlk üçlü: Gökçeada, Bozcaada, Uzunada.)
Filmi biraz daha geriye saralım. Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Cunda ve Ayvalık sakinlerinin neredeyse hepsi Rum kökenliymiş. Öyle ki, 1891 tarihli bir istatistiğe göre kent nüfusunun 21.486’sı Rum, 180’i Türk olarak kayıtlara geçmiş. Yüzyıllarca burada yaşayan Rumlar, 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması sonrasında başlayan mübadele sebebiyle Yunanistan’a göç ettirilmiş. Yerlerine çoğunlukla Girit ve Midilli’de yaşayan Türkler gelmiş. Yani bugün Ayvalık ve Cunda’da otele, restorana dönüştürülen taş yapılar, müze veya kütüphaneye dönüştürülen kiliseler ve mutfaklarda pişen yemeklerin hatrı sayılır bir kısmı bize Rum komşularımızdan miras.
Cunda Adası, 1964 yılında bir köprü ile Lale Adası’na oradan da ilçe merkezine bağlanmış. İki adayı birbirine bağlayan köprü, Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü olarak anılıyor. Adaya girerken sağda, çıkarken solda bunu hatırlatan tabelalar görebilirsiniz.
Cunda’da Gezilecek Yerler
Cunda Sokakları ve Mimarisi
Adaya dair ilk önerimiz, bir sabah erkenden (mümkünse güneşin doğumuyla) kendinizi adanın taş sokaklarına atın. Elbette ada sakinlerini rahatsız etmeden, sessizce Arnavut kaldırımlı sokakları arşınlayın. Aşıklar Tepesi’ne çıkan sokaklarda taş evleri, ahşap kapıları, mahmur sokak kedilerini, sokak tabelalarını izleyerek ilerleyin. Yetenekli ellerin değdiği güzelce restore edilmiş bazı yapıların yanı sıra yıkılmaya yüz tutmuş yapıları hafızalarınıza kazıyın. Tepeden panoramik bir bakışla adayı, komşu adaları ve masmavi denizi selamlayıp çarşıda bir kahve molası için inişe geçin. Tepeden inerken mutlaka çıktığınız sokaktan farklı bir sokağı seçin. Hatta adada uzun soluklu kalıyorsanız her defasında hepsine girip çıkın.
İddia ediyoruz, adada yapacağınız başka hiçbir şey size bu sabah keşfi kadar iyi bir his vermeyebilir.
Panaya Kilisesi
Aşıklar Tepesi’ne çıkan taş yollarda birdenbire karşımızda beliren, 150-200 yıllık Panaya Kilisesi insanı hem büyülüyor hem de mevcut haliyle üzüyor. Mübadele öncesinde, zamanın en gösterişli kilisesi olan Panaya’nın ayakta kalan duvarlarında döneme özgü motifler görünüyor. Ancak 3 duvarı zar zor ayakta kalmış, önü çöplerle dolu, üzerine bazı ahmakların sprey boyayla bir şeyler çizdiği bu yapıyı restore etmek ve korumak için yetkililer ne bekliyor anlamak mümkün değil.
Aşıklar Tepesi – Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı
Yeldeğirmenleriyle ünlü Cunda’nın Aşıklar Tepesi’nde yer alan bu değirmen, adanın simgelerinden. Eskiden sayıları onlarca olan değirmenlerden bugün, 1600’lü yıllarda inşa edilmiş 3 tanesi ayakta, burası da onlardan biri. Aşıklar Tepe’sinde yıllarca harabe bir durumda bırakılan, zaman içinde sadece temel taşları geride kalan yeldeğirmeni, aynı zamanda Agios Yannis Kilisesi‘nin komşusu. İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesine bağlı olan manastırın ana kilisesi olan şapel ise 17. ve 18. yüzyıllarda kilise hukuku hakkında zengin bir kitaplığa sahipmiş ancak mübadele sonrası bakımsızlıktan tahrip olmuş. İşte Koç Ailesi, bu kilise ve yeldeğirmenini restore edip 2007 yılında Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak ziyarete açmış. Kütüphaneye, ilerleyen yaşı sebebiyle göz sağlığı bozulan ve “Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum” diyen emekli Büyükelçi Necdet Kent’in ve eşinin ismi verilmiş. Rahmi Koç ve Necdet Kent zamanında sıkı dostlar aynı zamanda. Necdet Kent’in oğlu Muhtar Kent de (eski Coca Cola CEO’su) babasından kalan 1300’den fazla kitabı kitaplığa bağışlamış. Yani buraya geldiğinizde hem bu hikayenin kahramanları olan yapıların bugünkü hallerini görebilir hem de gerçek bir kitap cennetine düşebilirsiniz.
Alanda aynı zamanda bir kafe de bulunuyor. Sıcak bir günde tepeye giden yolları arşınlarsanız burada soluklanma molası verebilirsiniz. Müze, yaz döneminde haftanın her günü 9.30-20.00 saatleri arasında ziyarete açık. Kendilerine buradan ulaşabilirsiniz.
Taksiyarhis Kilisesi – Rahmi Koç Müzesi
Tepeden inerken uğrayabileceğiniz bir sonraki durağımız, eskiden kilise bugünse bir müze olan Taksiyarhis Kilisesi (Ayvalık’ta da aynı isimde bir kilise var, karışmasın). Koç Ailesi’nin adada restore edip hayata döndürdüğü yapılardan bir diğeri burası, bugünkü adı ve misyonuyla Cunda Rahmi M. Koç Müzesi. Rum Ortodoks cemaati tarafından 1873’te Cunda’da inşa edilen neo klasik mimarideki kilisenin kapı sütunları ve merdivenlerinde bölgeye özgü sarımsak taşı kullanılmış. Kilise, Taksiyarhis’e, yani koruyucu baş melekler Cebrail ve Mikhail’e atfedilmiş. 1920’li yıllarda minaresiz bir camiye çevrilen kilise, daha sonra “korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı” olarak tescillenmiş. 2011 yılında ise Koç Vakfı tarafından İstanbul ve Ankara’daki Rahmi Koç Müzeleri’nin küçük bir benzeri olarak tasarlanarak restore edilmiş ve ziyarete açılmış. Müzede eski oyuncaklar, antika arabalar vs. sergileniyor. Pazartesi hariç haftanın her günü 10.00-19.00 saatleri arasında açık olan müzeyle ilgili diğer bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.
Bu arada kilisenin bizce en önemli özelliklerinden biri, 2. Dünya Savaşı sırasında halka haber verilmesi için 1936’da yerinden çıkarılarak Ayvalık’ın bir tepesinde kullanılmış olan ve dünyanın en büyüğü kabul edilen çanı. Fakat kendisini maalesef göremiyoruz. Nerede dersiniz? Berlin’deki Bergama Müzesi’nde, Türkiye’den götürülen (ya da çökülen) diğer pek çok eserin yanında…
Taş Kahve
Müzeden çıkıp Cunda sahilinin ve aslında adanın tam kalbinde yer alan Taş Kahve’de bir mola veriyor ve sakızlı Türk kahvelerimiz eşliğinde yaklaşık 150 yaşındaki işletmenin hikayesine uzanıyoruz. Osmanlı’nın güçlü zamanlarında Girit adasında dostça yaşayan Rum ve Türkler’in arası, Osmanlı Devleti’nin gücünün zayıflaması ve milliyetçilik akımlarının etkisiyle açılır. Giritli Hüseyin Bey, o dönem (1880’li yıllar) Girit Adası’nın meydanındaki büyük çınarın altındaki Taş Kahve’yi babası Nuri bey ile beraber çalıştırır. Ancak ilk dünya savaşı ve akabinde başlayan mübadele yılları, aileyi Girit’ten koparıp Cunda Adası’na sürükler. Baba Nuri Bey, toprağından koparılmaya dayanamaz ve daha Cunda’ya gelmeden vefat eder. Hüseyin Bey ve annesi Cunda’da kendilerine gösterilen eve yerleşir, kendilerine verilen küçük bir kahveyi işletmeye başlar. Bugünkü Taş Kahve’nin olduğu binaya ise 1927 yılında taşınır. O gün bugündür o leziz kahve geleneksel yöntemlerle, taş havanda dövülerek çekilir. Sakızlı veya sade Türk kahvesi ve adaçayı için dakikalarca sıra bile beklenir…
Dışarıda genelde tatilcilerin, içerisinde ise adanın sakinleri amcaların demlendiği Taş Kahve’nin içine mutlaka göz atın; doğal sarımsak taşıyla inşa edilmiş yüksek tavanlı yapının vitraylı camları önünde havanda kahve döven ustaya bir selam verin. Yukarıda saydıklarımız haricinde Ayvalık tostunun, kavunlu dondurmanın, zeytinyağlılarının tadına mutlaka bakın.
Anelemmatik Güneş Saati
Taş Kahve’den ayrılıp Despot Evi’ne doğru uzanan sahilde güneş saatini görebilirsiniz. Cunda’nın sevilen isimlerinden Ahmet Erol Keskin’in vefatı üzerine Ayvalık Belediyesi tarafından anısına yapılan saat ile zamanı, güneş ışınlarının açısına göre gölgesinin düştüğü konumdan öğrenmek mümkün. Meraklısı için saatin önündeki tabelada detaylar mevcut.
Despot Evi
Adanın tarihi boyunca en ihtişamlı yapılarından biri olan 1862 doğumlu binanın ilk sahibi, Despot lakaplı (Despot, Ortodoks Rumların din başkanlarına verilen isim) bir din adamı olan Grigoris Gudo Hiras. Sahil hattının en gösterişli evinde refah bir hayat süren Despot, 1877 yılında evine baskın düzenleyen hırsızlar tarafından öldürülür. Hırsızlar evde buldukları tüm altın, gümüş ve paraları yağmalar. Sonrasında hükümet binası, ilkokul, yetimhane gibi amaçlar için kullanılan bina şu an lüks bir otel olarak hizmet veriyor. Yapının 1970’li ve 80’li yıllarda “Hayat Bayram Olsa”, “Kambur”, “Ah Dede Vah Dede”, “Av Zamanı” isimli Yeşilçam filmlerine yuva olduğunu da söyleyelim.
Aşağıda vereceğimiz konaklama önerilerine Despot Evi’ni eklemiyoruz ancak bütçeniz sağlam ise tarih kokan duvarlar arasında, çift kanatlı balkon kapıları Ege’nin maviliğine açılan odalarda, lüks bir konaklama deneyimi yaşayabilirsiniz.
Ayışığı Manastırı
Adada hikayesi ve geçmişiyle önem kazanan yapıların ortak özelliği, pek çoğunun ülkenin zengin isimleri tarafından satın alınmış olması olabilir. İnsanın gözü böyle zamanlarda devleti, kamu yararını arıyor…
Adanın bir diğer endamıyla heyecanlandıran yapısı olan Ayışığı Manastırı da (Rumca: Agios Dimitrios Ta Selina) 2012 yılında Suzan Sabancı Dinçer tarafından satın alınarak restore edilmiş ve malikaneye çevrilmiş (Restorasyon esnasında küp küp altın bulunduğu rivayetler arasında). Sabancılar tarafından restorasyonun aslına uygun yapılmamış olması, manastırın bulunduğu SİT alanındaki ağaçların kesilmesi ve yasalara göre yapının müze olarak kullanılması gerekirken özel bir malikaneye dönüştürülmüş olması noktasında Ayvalık Tabiat Parkı Platformu tarafından açılmış ve kazanılmış bir dava da mevcut. Sanıyoruz ki bu dava sonrası lütfedip haftanın birkaç günü ve birkaç saat yapıyı ziyarete açmışlar.
Pateriça Yarımadası‘nın en kuzey noktasında yer alan yapının hikayesi 17. yüzyıla uzanıyor; o tarihte Athos’tan (Yunanistan’da bir dağ) gelen keşişlerin manastırı inşa ettiği söyleniyor. Yapının taşlarında 1771 ve 1795 tarihlerinin yazılı olduğu gibi bir bilgi de mevcut, bu tarihlerin onarım yılları olduğu tahminler arasında. Mübadele sonrasında buraya gelerek manastır ve çevresindeki zeytinliği satın alan Fahrettin Katrinli’nin zeytinliklerinin sınırları içerisinde bulunduğundan kapalı tutulması ve bakım görmesi manastırın uzun bir süre ayakta kalmasını sağlamış. Fahrettin Bey’in ölümünden sonra ise defineciler tarafından harap edilmiş. İşte sonra da mirasçıları tarafından Sabancı’lara satılmış. Manastırın avlusunun ortasında bir kilise bulunuyor.
Adanın oldukça uzak bir köşesinde bulunan manastıra özel aracınızla gitmek tek çare. Dediğimiz gibi, haftanın bazı günlerinde, kısıtlı saatlerde ziyaret edilebiliyor. Biz gidemedik ama Çarşamba günleri 10.00-15.00 saatleri arasında açık olduğunu okuduk. Gitmeden önce teyit etmekte fayda var.
Ayvalık Adaları Tabiat Parkı
Park, aslında irili ufaklı toplam 22 adadan oluşan Ayvalık adalarının 20’sini kapsıyor. 19 bin 624 hektarlık alanıyla Türkiye’nin en büyük tabiat parkı. Parkı oluşturan adalardan yalnızca Cunda yapılaşmaya açık. Cunda Adası’ndaki tabiat parkında, çam ağaçları arasında, doğanın harikaları içerisinde güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Park içerisindeki yürüyüş parkurlarından ilerlerken yol kenarlarında nefis manzaralara açılan tepelerde mola verebilir, patikalardan aşağı inip sadece tekne turlarının uğradığı bakir koylarda yüzebilirsiniz.
Cunda Yeme – İçme Noktaları
Denizden çıkan babalar, zeytinden çıkan yağlar… Cunda’ya yol düşürmek için ikinci sebebimiz, adanın zaman içinde farklı maharetlerdeki elleriyle yoğurulmuş, içerik ve lezzet açısından ultra zengin mutfağı. Aklımız her seferinde olduğu gibi yiyemediklerimizde kalsa da, harika mekanlar ve lezzetlerden anlatmaya devam edelim. Tadamadığımız lezzetleri ve uğrayamadığımız mekanları da anlatacağız, hepsi referanslı.
Teo’s Restoran
İlk durağımız, güneşi Ege’nin mavi sularına batırırken kadehleri göğe çıkaracağımız Teo’s olsun. Meze konusunda sadece adadaki değil ülkenin dört bir köşesindeki rakiplerine de taş çıkarabilecek nitelikteki bu restoranda, Rum mutfağından pek çok lezzet başarıyla yaşatılıyor. Sahanaki peyniri, deniz mahsulleri beyti, kabak çiçeği dolması, çeşitlerce ahtapot ve karides, Rum favası, ızgara isli enginar, Cunda lokumu, balık köftesi, Rum usulü levrek marin, torik, tarama… Eee sonra ana yemeğe yer kalmaz tabii. 😊 Sayamadığımız daha nice ara, ana, sıcak, soğuk lezzeti gidip yerinde mutlaka görün ve götürün.
Bu arada eskiden Cunda sahili boyunca sıralanan meyhane ve restoran masalarının yerinde artık yeller esiyor. Ancak bu durum Teo’s için geçerli değil. Restoranın denizin üzerine uzanan iskelesinde bir masaya kurulmak için mutlaka önceden rezervasyon yapın.
Moshos Taverna
Yemekleriyle değil ama eğlencesiyle adanın bir numarası Moshos Taverna’da bir gece mutlaka geçirin. 200 yıllık bir taş binada konumlanan tavernada yeri geliyor sirtaki eşliğinde tabaklar kırılıyor, bazen de Ankara havaları mekanı ele geçiriyor. Yani eski havası pek kalmamış olsa da geleneksel taverna eğlencesi için hala en iyilerden. Moshos’ta yemeklerden ve mezelerden bir beklentiniz olmasın. Tek beklentiniz çılgınlarca eğlenmek olabilir.
Bir uyarı: Gecenin ilerleyen saatlerinde, meyhanenin bulunduğu meydana açılan bir gece kulübümsü mekandan yükselen dımtıslı müzikler ile tavernanın müzikleri birbirine giriyor (muhtemelen kim daha çok ses çıkaracak yarışması yapılıyor) ve olan size oluyor. Buna bir çözüm bulacak olan yetkiliyi şimdiden tebrik ederiz, umarız çok uzun sürmez…
Papaz’ın Evi
Taksiyarhis Kilisesi’nin (Rahmi Koç Müzesi) karşı komşusu, adanın yeni gözdelerinden olan bu restoranda yediğiniz yemeklerin içerikleri çoğunlukla restoranın bahçesindeki bostanda yetişiyor. Kilisenin baş papazının evinin bahçesinde ikamet eden restoran kendini Lokanta&Bostan olarak tanımlıyor. Yani her şey taze ve leziz. Biz isli labne, bostan salata, otlu mücver, domates soslu midye, deniz mahsülleri böreği ve Girit usulü sübyenin tadına baktık. Hepsinin lezzeti hala damağımızda… Bizce bir akşam yemeğinizi papazın sakin ve huzurlu bahçesinde, köy ışıkları altında, bu lezzetlerle donatılmış ahşap masalarda yemeye ayırın.
Ayna
Adanın en şık, en yalın, en ferah mekanlarından biri burası. Bütçe dostu değil onu baştan söyleyelim, ama fiyat/performansa bakınca bir deneyimlik gidilebilir. Menüsünde klasik yemeklerden ziyade bildiğimiz reçetelerin özgün dokunuşlara maruz kaldığı yenilikçi tatlar mevcut. Her mevsimin meyvesi, sebzesi, balığı menünün içeriğini de değiştiriyor. Kahvaltıdan başlayıp aralardan dolanıp akşam yemeğine kadar her öğün için mutfakta bir şeyler var. Güncel menü ve fiyatlara sitesinden ulaşabilirsiniz.
L’Arancia Cunda
Gitmeden önce çokça duyup, önünden defalarca geçip bir türlü tanışmaya fırsat bulamadığımız bir mekan burası. Birkaç yüzyıllık bir taş binada 2019 yılında hizmet vermeye başlayan ve İtalyanca isminin Türkçe meali “portakal” olan mekanda, ister Cunda’nın taş sokaklarına nazır masalarında isterseniz de denizi kesen terasında oturabilirsiniz. İtalyan tekniği ile Cunda’nın yerel mutfağı ve Ege mutfağını harmanlayan L’Arancia, yerel üreticileri destekliyor. Menüsünden yiyemeyip aklımızda kalan bazı tatlar: Bebek kalamar risotto, midyeli kabak çiçeği dolması, L’Arancia Gambas, lavantalı haydari…
Karadeniz Pastanesi
Cunda’da fırından yeni çıkmış lor peynirli kurabiye veya sakızlı kurabiyeye düşmek için doğru adres. Bademli keşkülü de efsane diyorlar.
Sade
Bir mekanın limonatasının güzel olması menüdeki diğer her şeyin iyi olma ihtimalini de artırıyor. Bu tezimizi doğrulayan Sade’nin limonatası da kahveleri de çok güzeldi. Hoş ve geniş bahçesinde bir soluk aldığımız mekan, Cunda’ya nitelikli ve güzel kahve getirme fikriyle yola çıkmış. Menüde ayrıca kahvaltı, atıştırma ve tatlı seçenekleri de mevcut.
Vino Şarap Evi
Adadaki butik mekanlar, yemekleri kadar içki konusundaki çeşitliliğiyle de başarılı. Mesela Vino Şarap Evi’nde leziz bir peynir tabağının eşiliğinde yörenin şarap çeşitlerini tadabilir veya mekanın sahibi Reyhan Hanım’ın ev yapımı likörlerini deneyebilirsiniz. Biz limonçello ve biberiyeli nar çeşitlerini denedik. “Likör sevmem” diyene likör sevdiren mekanları seviyoruz.
Orman Coffee & Coctail
Orman Coffee & Cocktail’de bugüne kadar içtiğiniz en iyi kokteyller listenin ilk sıralarını değiştirmeniz gerekebilir. Klasik kokteyl menüsü haricinde kimi yöresel malzemelerle oluşturdukları kendi kokteyl reçeteleri oldukça başarılı. Örneğin adaçayı bazlı “Adalı” isimli kokteyl şu an en iyi kokteyller ilk 3’ümüze girmiş bulunmakta. Sadece Adalı için insan yolunu Cunda’ya düşürür, o denli… Kahvelerini denemedik ama onların da iyi olduğunu duyduk.
Laterna
Moshos Taverna’nın komşusu olan Laterna da meydandaki taş bir binada konumlanan tatlı bir mekan. Eğer amacınız içki içmek ve muhabbet etmek ise kendinize meydana açılan masalardan birini seçebilirsiniz.
Çeşni
Yer bulamadığımız için rotamızı başka yöne çevirmek zorunda kalıp Çeşni’nin kokteyllerini deneyimleyememiş olmak bizi açıkçası çok üzdü. Orman gibi kendi kokteyl reçeteleriyle harikalar yarattığı söylenen bu mekanda bazı günlerde canlı müzik oluyor.
Cunda’da Nerede Denize Girilir?
Ege’nin tamamına kıyasla denize girme konusunda Cunda sahilleri pek çok bölgenin gölgesinde kalıyor maalesef. Tam da bu sebepten en başta adaya gelme motivasyonları arasında bu başlığı saymadık. Adanın pek çok yerde suyu çok berrak değil, kimi yerde bulanık bile denebilir. Çoğu yer taşlı ve çok yosunlu. En üzücüsü de bizce suyun soğukluğu… Elbette bazı plajları ve tekne turuyla gidilen bazı koyları deniz tatili beklentilerini karşılayacak nitelikte. Ama yine de aklınıza Güney Ege veya Akdeniz’in incecik kumlu, ılık ve berrak denizleri gelmesin. Cunda’nın denizi başka bir kulvar. Genelde adalıların da Ayvalık Sarımsaklı plajına kaçtığını belirterek birkaç öneri vermeden geçmeyelim.
Pateriça Koyu
Cunda deyince akla gelen ilk plaj bölgesi olan Pateriça (Patriça da oluyor) Koyu, adanın kuzeyinde kalıyor. Bir yerden sonra koya giden yol bozuluyor, arabanın içinde hoplaya zıplaya ilerliyorsunuz. Bu durum, bölgenin çok bozulmamasına sebep olması bakımından iyiye işaret. Ancak koyun sığ ve durgun, dolayısıyla bataklık benzeri zeminli, yosunlu denizi insana pek iyi gelmiyor. Yine de yol boyunca sıralanan plajlarda vakit geçirmek saat başı denize gir-çık yapma derdinde olmayanlar için iyi birer öneri olabilir.
Sakin Beach bu lokasyonlardan biri. Haziran 2021’de açılmış olan bu işletme, isminin hakkını veren mekanlardan; burada zeytin ağaçlarının altında sıfır müzik felsefesiyle huzurlu vakit geçirebilirsiniz. Mutfağı ve dahası kokteylleri de oldukça başarılı. Kum ve çim alanı gibi olanaklar dahilindeki plaja giriş ücretli, not almamışız ancak 100-150 TL civarındaydı, bir kokteyl ikramıyla. Sakin’in aynı zamanda Cunda merkezde ve plajında konaklama imkanı da bulunuyor.
Sakin’in komşusu Bıyıklı Beach ise müzikli ve enerjisi yüksek bir mekan. Eğer amacınız biraz daha hareketli zaman geçirmekse daha iyi bir alternatif olabilir.
Koy boyunca devam ederseniz Sobe Beach, Mola Beach gibi diğer ücretli plaj alternatiflerini de yol üzerinde görebilirsiniz.
Ortunç Koyu
Adanın tek mavi bayraklı plajı olan Ortunç Koyu’nda kayalıklardan denize girilebiliyor. Herhangi bir işletmenin olmadığı alandan denize girmek isterseniz kendi ihtiyaçlarınızı yanınızda getirmeniz gerekiyor. Eğer uzun vadeli bir konaklama ile adaya geldiyseniz en azından bir gün buradan denize girme zahmetine bizce değer. Ama birkaç günlük bir tatildeyseniz bu seferlik bu deneyimi pas geçebilirsiniz.
Ada Camping, Ortunç Koyu’nda konumlanan bir kamp alanı. Plajını ücreti dahilinde kullanabiliyorsunuz. Bu yıl için giriş ücretini 100 TL olarak belirlemişler. Şezlong-şemsiye bulabileceğiniz, yiyecek ve içecek konusunda sıkıntısız bir kafeteryası olan bir işletme. Bizce en güzel tarafı da denizinin kum oluşu. Aynı zamanda kamping kısmında konaklayabilirsiniz de. Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Koyda bir de Ada Camping’e komşu Mocamp‘ın plajı bulunuyor. Ada Camping ile benzer şekilde ister plajından faydalanabilir isterseniz de çadır veya bungalov tarzı evlerde konaklayabilirsiniz. Detaylı bilgiye şuradan gidebilirsiniz.
Çataltepe Plajı
Adadaki ücretsiz halk plajlarından biri olan Çataltepe’nin yaklaşık 500 metre uzuluğunda sığ bir denizi var. Duş, tuvalet, kafeterya gibi imkanları mevcut. Genelde kalabalık olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Bonus: Tekne Turu ile Gidilebilen Koylar
Ayvalık, koyu içerisinde tam 22 ada barındırıyor. Adada merkezdeki kıyıdan kalkan teknelerle arabayla ulaşımının olmadığı bu adalardan bazılarını ve masmavi koyları da deneyimleyebilirsiniz. Hava durumu zaman zaman rotayı değiştirebiliyor ama tekneler genel olarak Akvaryum Koyu, Maden Adası, Yalancı Boğaz gibi lokasyonlara uğruyor. Bazen kaptanların özel koyları da tura eklenince tadından yenmiyor. 🙂 Özel tekne turu ve kalabalık gruplarla katılabileceğiniz tur alternatifler arasında. Özel tekne turu fiyatları değişkenlik gösterebiliyor. Kalabalık turlarda ise kişi başı fiyat 100-150 TL arasında değişiyor. Burada önemli olan müziğin, kalabalığın ve hengamenin mümkün olduğunca az olduğu bir tekne bulmak.
Cunda’da Nerede Kalınır?
Adada pansiyon ve otele dönüştürülen Rum mimarisindeki tarihi taş yapılar, Cunda’yı herhangi bir yerin konaklama imkanlarından ayıran en büyük şansı. Genellikle küçük ve orta ölçekli butik otellere dönüştürülmüş bu taş binalarda konaklayarak zamanda geriye doğru bir yolculuk yapmak iyi bir seçenek. Yukarıda bahsettiğimiz kamp alanlarında kalmak da bir diğer konaklama alternatifi, eğer çadır veya bungalovda kalmak gibi deneyimlere açıksanız hayata geçirmek için harika bir lokasyon.
Kapya Otel
Son gidişimizde konakladığımız bu otelin şahane kahvaltısını nasıl anlatsak bilemiyoruz. Burada devasa ve gösterişli bir sofradan bahsetmiyoruz, küçük dokunuşlar ve yöreden malzemelerle, yetenekli eller tarafından hazırlanmış küçük harikalar desek daha doğru olur. Patlıcanlı böreği, biberli lor peyniri, zeytinyağlı kızartması, şeftalili keki… Bu harikalardan sadece birkaçı. Sadece kahvaltısı için bir oteli tercih ederim diyenleri böyle alabiliriz. Bunun haricinde çalışanların güleryüzlülüğü de bir daha Cunda’ya gitsek bu oteli tercih etme sebebimiz olurdu. Odaları standart, öyle büyük beklentileriniz olmasın. Lokasyonu ise gayet iyi, otelden çıktığınız gibi Cunda çarşısına adım atıyorsunuz. Bir de havuzcuları sevindirecek çok da küçük olmayan bir havuzu var. Detaylı bilgi burada.
Deneyimlemediğimiz ama gözümüze çarpan birkaç konaklama alternatifi daha bırakalım:
Cunda Fora Glamping
Ina Cunda Art Otel
Otel Selina
Panjur Otel
Cunda Taş Otel By Taze
Son Notlar
Cunda’ya İstanbul’dan gelecekseniz yeni otoyol en hızlısı olabilir ama Tekirdağ-Çanakkale-Ayvalık rotası da bizce zamanı olan gezginler için paha biçilmez bir güzergah. En sevdiğimiz laf buraya gelsin: “Geze geze geldik.”
Eğer adanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında uzun yürüyüşlere çıkacaksanız yanınızda mutlaka spor ayakkabı getirin. Kimsenin parmak arası terliklerle heba olacak bir deneyim yaşamasını istemeyiz… Bu arada adanın sokakları topuklu herhangi bir ayakkabıya kesinlikle uygun değil, en rahat ayakkabılarınıza ve sandaletlerinize bavulda yer açın.
Adaya gelmek için en uygun zaman elbette bahar ayları ve yaz sezonu. Ancak yazın en sıcak günleri sandığınız bir anda öyle bir rüzgar çıkar ki o an geldiğinize pişman da olabilirsiniz. O yüzden gelmeden önce mutlaka hava durumu kontrol edin. Bir de hava durumundan ziyade nüfus durumundan dolayı adaya resmi tatillerde gelmemenizi öneririz. Yıllar önceki bir gelişimizde jandarmanın adaya artık girişleri kapattığı, adada ekmek kalmadığı zamanları yaşamış mağdurlar olarak söylüyoruz.
Adada kendinize ve dönüş yolunuzu gözleyenlere alabileceğiniz pek çok hediye alternatifi var. En başta Ege’nin en iyi zeytinyağları olmak üzere çeşit çeşit peynir ve zeytin, adaçayı, lor kurabiyesi gibi pek çok gıda ürünü eve dönüşü şenlendirebilir. Bunun yanında, Cumartesi günleri açılan pazardan demet demet ot alıp dönünce bir güzel kavurup yoğurtlayabilirsiniz. Cunda çarşısında gezerken çok fazla hediyelik eşya, aksesuar ve takı dükkanı göreceksiniz. Hepsini detaylıca gezin ama eski takıları bir güzel temizleyip elden geçirerek uygun fiyata satışa sunan Kırmızı’ya uğramayı da ihmal etmeyin.
Bizim gözümüzden kaçan veya hatrımızdan çıkan şeyler olabilir. Siz de Cunda deneyimlerinizi yorumlarda paylaşıp bu rehberi büyütebilirsiniz. 🙌🏻